hhlevent
22-12-2006, 20:01
Merhaba.
Bugün sizlere ilk olarak oltayı elime aldığım Aşkale'den bahsedeceğim. 1956 yılında Ankara Mızıka Astsubay okulunda öğretmenlik yaparken, şark hizmetim dolayısıyla Aşkale'ye tayin oldum. Daha henüz selamı kelamı bitirmeden İsmail Şengel isimli arkadaş:-Hazırlan yarın mesaiden sonra balığa gideceğiz. dedi. Ben o zamana kadar hiç balık avlamamıştım. Çünkü yaşadığım Gülek ve havalisinde balığa gidecek bir su olmadığı gibi halen de içecek su darlığı vardır. Dolayısıyla arkadaşlara "Ben balık tutmaktan anlamam" dedim. Onlar da "Merak etme biz yarın sana olta hazırlar nasıl balık tutulacağını da öğretiriz dediler. Fıratın bir kolu olan Karasu, Aşkale'nin hemenyanından geçiyordu. Lafı uzatmayalım, ertesi günü elime uzunca bir değneğin ucuna bağlanmış bir iki metre misina ve ucunda bir iğne ile hazırlanmış oltayı verdiler. Karasuyun kenarına vardık. Pek fazla su yoktu. Durgunca bir yere gelince, daha evvelden hazırlanmış solucanları iğnelere takarak suya attılar. Benim de aynen yapmamı istediler. Misina da ayrıca bir şişe mantarı vardı. Oltayı atınca bu mantar suyun yüzünde kalıyordu. Eğer dediler, balık oltaya takılırsa bu mantar suya dalar. O zaman oltayı çabukça sudan dışarı çekeceksin. Bİrkaç denemeden sonra ilk balığı tuttum. İsmail ağabeye "Tuttum! Tuttum!" diye bağırmışım. O da bana "Hem balığı tuttun hem de hapı yuttun..." dedi. Hakikaten de dediği gibi oldu. O seneler balık kaynayan Karasu'dan çook çok balıklar tuttum.
Herşeyin başı ilk denemedir. O iyiyse seni iyiye götürür, kötüyse kötüye. Çok şükür benim ilk denemem beni iyi bir uğraşa, hiç kimseye zararı olmayan ama kendime sonsuz yararı olan bir uğraşa götürdü.
İnşallah mabadı gelecekte... Selamlar
Bugün sizlere ilk olarak oltayı elime aldığım Aşkale'den bahsedeceğim. 1956 yılında Ankara Mızıka Astsubay okulunda öğretmenlik yaparken, şark hizmetim dolayısıyla Aşkale'ye tayin oldum. Daha henüz selamı kelamı bitirmeden İsmail Şengel isimli arkadaş:-Hazırlan yarın mesaiden sonra balığa gideceğiz. dedi. Ben o zamana kadar hiç balık avlamamıştım. Çünkü yaşadığım Gülek ve havalisinde balığa gidecek bir su olmadığı gibi halen de içecek su darlığı vardır. Dolayısıyla arkadaşlara "Ben balık tutmaktan anlamam" dedim. Onlar da "Merak etme biz yarın sana olta hazırlar nasıl balık tutulacağını da öğretiriz dediler. Fıratın bir kolu olan Karasu, Aşkale'nin hemenyanından geçiyordu. Lafı uzatmayalım, ertesi günü elime uzunca bir değneğin ucuna bağlanmış bir iki metre misina ve ucunda bir iğne ile hazırlanmış oltayı verdiler. Karasuyun kenarına vardık. Pek fazla su yoktu. Durgunca bir yere gelince, daha evvelden hazırlanmış solucanları iğnelere takarak suya attılar. Benim de aynen yapmamı istediler. Misina da ayrıca bir şişe mantarı vardı. Oltayı atınca bu mantar suyun yüzünde kalıyordu. Eğer dediler, balık oltaya takılırsa bu mantar suya dalar. O zaman oltayı çabukça sudan dışarı çekeceksin. Bİrkaç denemeden sonra ilk balığı tuttum. İsmail ağabeye "Tuttum! Tuttum!" diye bağırmışım. O da bana "Hem balığı tuttun hem de hapı yuttun..." dedi. Hakikaten de dediği gibi oldu. O seneler balık kaynayan Karasu'dan çook çok balıklar tuttum.
Herşeyin başı ilk denemedir. O iyiyse seni iyiye götürür, kötüyse kötüye. Çok şükür benim ilk denemem beni iyi bir uğraşa, hiç kimseye zararı olmayan ama kendime sonsuz yararı olan bir uğraşa götürdü.
İnşallah mabadı gelecekte... Selamlar