Tüm Versiyonu Göster : Demre Sebze Cennetidir Neden Burada Kalkan?
Kalkan üretimi
7 Nisan 2007 | Balıkçılık
Batı Akdeniz Enstitüsü, Antalya'da Japonlarla birlikte kalkan balığı üretecek
Antalya'nın Demre ilçesine bağlı Beymelek Beldesi'ndeki Batı Akdeniz Su Ürünleri Araştırma, Üretim ve Eğitim Enstitüsü'nde, Japonlarla birlikte kalkan balığı üretilecek.
Kalkan balığı üretimi projesi için Tarım ve Köyişleri Bakanlığı uzmanları ile beş Japon uzmanın katıldığı toplantı Beymelek'te başladı.
Üç gün sürecek olan toplantıya Tarım ve Köyişleri Bakanlığı'ndan Su Ürünleri Daire Başkanı Erkan Gözgözoğlu, Batı Akdeniz Su Ürünleri Enstitüsü Müdürü Dr. Yılmaz Emre, Trabzon Su Ürünleri Enstitüsü Müdürü Dr. Atilla Özdemir, projeyi yürütecek olan Japonya Uluslararası İşbirliği Ajansı JICAnın Türkiye Ofisi Başkan Yardımcısı Doç. Dr. Emin Özdamar, JICA'nın Türkiye Sorumlusu Yukio Yokoi, Japon uzmanlar Makato Takahasi, Hajime Yamazaki, Osamu Suzuki, Yuji Nemoto katılıyorlar.
Toplantıda proje hakkında bilgi veren JICA Türkiye Masası Şefi Yukio Yokoi, projenin 1997 yılında Trabzon'da başladığını 2004 yılına kadar yavru kalkan balığı üretimi yapıldığını belirtti.
2004 yılında yeni bir projeye start verildiğini hatırlatan Yokoi, bu aşamada Beymelek'te pazara yönelik kalkan balığı üretimini gerçekleştirileceğini belirterek, şu bilgileri verdi:
"2004 yılından bu yana Beymelek'te teknik alt yapıyı hazırladık. Bundan sonra pazara sunulmak üzere kalkan balığı üretimi yapacak en az üç yıllık bir proje gerçekleştireceğiz. Bütçe, projenin gelişimine göre değişecek. Biz projeye dada çok teknik ve bilimsel destek vereceğiz. Japon uzmanlar burada çalışacak. Türk uzmanlar bu proje ile ilgili olarak Japonya'da eğitilecek. Vereceğimiz desteğin tamamı karşılıksız olacak."
Toplantıda, JICA'nın Türkiye'de yaptığı araştırmalarda, denizlerde ve göllerde avlanan balık miktarının 1995-2004 yılları arasında yüzde 15 oranında azaldığının belirlendiği vurgulanırken, havuzlarda balık üretiminin dört kat arttığı kaydedildi.
Bu rakamların kalkan balığı üretiminin önemini artırdığına değinen yetkililer, Türkiye'de kalkan balığı üretiminin çok az olduğunu, bu projeyle üretimde başarı sağlanırsa, diğer türlerin üretiminin de çok kolay olacağını belirttiler.
Tarım ve Köyişleri Bakanlığı ile Japon JICA arasında gelecek hafta Ankara'da bin anlaşma imzalanacağı da belirtildi.
Dünya
aganta borina borinata
18-05-2007, 15:47
ya şu caponları takip etsek yırtarız vallahi paçayı...
hadi hayırlısı...
rastgelsin...
Adamlar Biraz Ufak Tefek Takip Zor Olur :)))
Yetiştiriciliği yapılan türler arasında kalkan balığının olduğunu bilmiyordum, teşekkürler. Aslında kuzey bölgelerimizde bulunan bu balığın yetiştiriciliği için Antalya'nın tercih edilmiş olması da ilginç...
jellyfish
19-05-2007, 11:26
norveç te yetiştiriciliği yapılıyor bir videosunu izlemiştim ihracatınıda canlı olarak yapıyorlardı.stroforlara cok az neyü düyü belirsiz bir su ve hasat tan 5 gün öncesine kadar balıkları ac bırakıp iğne vuruyorlardı.tabi bunun know-how ını kimse bilmiyor bizim hocalarında kalkan üzerine çalışmaları var .yavru üretimi gerçekleştirilmişti fakat canlı taşıma yı halen bulamadılar:)
freediver
18-06-2007, 12:03
Yapsinlar tabi yaaa..Kalkanin yanindan gecemiyoz..Anca mazlum mazlum bakiyoz :)
Böylelikle artik ucuza kalkanda yeriz
Ben demreliyim arklar ama bundan benimde haberim yoktu şahsen :) japonlarlar çalıştıklarını biliyodum ama...
ismail2776
14-10-2007, 15:00
Güzel kalkan balığını çiftliklerde yetiştirsinler, ama benim anlamadığım affınıza sığınarak soruyorum, Türkiyenin bundan kazancı ne olacak, işin içinde japonlar varken acaba bu anlaşmalarda mı belli olacak, türkiye yer japonya emek mi verecek, veya biz % kaç alacağız.
Teşekkürler
Selam bende yeni üye olarak aranıza katıldım... Önce herkese merhaba.
Demre aslında sera cennetidir. ancak kalkan yetiştiriciliği için çok özel şartlar gerekir. bir kere ülkede mevcut çiftliklerde üretimi ile bağdaşamaz, su şartları aynı değildir. Bilakis güneyde olması aslında iklimsel olarak mümkün değildir. Bunun sebebi;
1) deniz suyu tuzluluğu Kalkan için yüksektir.
2) Bölge iklim olarak sıcaktır.
Ancak, Demre gibi güneyde bu şartları sağlayan özel bölgeler vardır. Japonmlşarın burayı seçmesinin sebebi Tarım ve Köyişleri Bakanlığıdır. Amaç yetiştiriciliğinin yaygınlaştırılması ve bu tür kaynakların bilinçli bir şekilde ekonomiye katkı yapmasının yolunu açmaktır (İsrailin kaynaklarının olmamasından dolayı çölün ortasında balık yetiştiridiğini veya sebze yetiştirdiğini düşünürsek bu gayet mantıklıdır). Kalkan yavru yetiştiriciliği ile ilgili çalışmalar yaklaşık 10 yıldır Trabzon Su Ürünleri Merkez Araştırma Enstitüsünde devam etmekte olup, bu türün larval dönem yetiştiriciliği ile ilgili problemler çözülmüştür. Bu çalışmalar yine Japon uzmanlar ile birlikte yapılmış, JJapon uzmanlar burada teknik işbirliği yapmıştır. Jaonların bu işe yardım ve yataklık yapmasının maksadı ise kalkan balığının en çok tüketildiği ülke olmasıdır. Kendi denizlerinde imkanlar olmadığı için ülkemiz sularında doğal olarak bulunan ve nesli tüketilmek üzere olan bir türün doğal stoklarını koruyarak yok olmasını önlemek ve aynı zamanda yetiştiriciliğini yaparak ekonomiye bir kazandırmak.
bizim çıkarımız bu işi Japonlarla beraber yapıyor olmanın yanı sıra fransa- ispanya- italya gibi uyanık ve gözü aç ülkelerle rekabet edebilmek için bir fırsat. Aynı zamanda farklılıklarını ve neden japonların dünyanın önünde olduklarını daha iyi anlayabiliyorsunuz. O kadar çok kazanımlarımız var ki buraya yazmak HİKAYE gibi oluyor belki ama, millet olarak kendi özeleştirimizi bile yapamadığımız için bize kazandırdıklarını ve farklılıklarını da ancak onlar gidince anlayabiliriz. Hatta onlar gittikten sonra bıraktıklarını da yerin dibine sokmak için, kuyusunu kazar arkasından da kötüleyecek kadar önyargılı ve sorumsuzca konuşabiliriz. Bunları yazmamdaki maksat şundandır, site genelinde ve özellikle yetiştiriciliğe karşı anlaşılmaz bir tutum içinde olan insanlar var. Biliyorum ki onlarda bu konuda geleceğimizi, kaynaklarımızı daimi kullanmak ister. Ancak ne yetiştiriciliği savunanlar ne de yetiştiriciliğe karşı duranlar başkalarının amacına alet olmamalıdırlar. Herkes kendi özeleştirisini, empatisini kurabilmeli, gerçeklerin peşinde koşup gerçekleri başkalarının doğrularıyla örtbas etmemeli. Çünkü farkında olmadan insanlar yanıltılıyor. Ne yetiştiriciler nede çevreciler bu konuda günahsız değillerdir. Çiftlikleri kapatmaya çalışan insanlar bir taraftan katlettikleri milli parkları, doğal kuş cennetlerini, 1. dereceden sit alanlarını, üstüne beton çektikleri tarihi eserleri ve bunları katlederken kimsenin farkına varmadığı ve kimsenin haberinin olmadığı gerçekleri saklayıp, kendi çıkarları için yetiştiricileri suçlarken, aynı zamanda bir diğer tehlikenin tetikçileridirler. bu konu ise;Yetiştiricililer bir bir bu alanlardan ve bu işten caydırılıp bu işi bırakacaklar. PEKİ o zaman yetiştiricilik bitecek mi? HAYIR: bilakis daha büyük ve daha zengin yabancılar gelip 3-5 gazeteciye rüşvet verip teknolojiyi ve çevre dostu üretim tekniklerini kullandıklarını göstertip milletimize şirin gözükecek, ama aslında bu işi yaparken ülkemizin kaynaklarını ozaman gerçekten sömürerek geleceğimiz ve çevremiz katledilecektir. Bu yüzden yetiştiricilerin desteklenmesi lazım. NİÇİN?
* üretimlerini gerçekten çevreye en az zararla yapabilmeleri için...
* Avrupadan çevre sorunlarından dolayı atılan aç gözlü dev şirketlere karşı rekabet edebilmeleri için...
* yakın bir zamanda yetiştiricilik sektörü fabrikalardaki gibi kullandığı suları temizlemeden kaynağa veya denize bırakamayacak önlemler sayesinde çevreyi koruyan bir sisteme girecek ve günümüzdeki yıpratmalar sayesinde bu maliyetleri karşılayamayamayacak kadar küçültülüp, yabancıya peşkeş çekilMEMEsi için
* Avrupada su ürünleri sektöründe önümüzdeki 20-25 yılda gelişime açık olan tek ülke OLDUĞUMUZ için....( diğer ülkeler kendi sahalarını doldurduğundan ve yer kalmadığından önce Yunanistan kıyılarını istila etti, şimdi de sıra bize geldi)
* Ülkemizdeki kişi başı balık tüketimi 5-6 kg/yıl iken Japonlarda 60 kg/yıl (ki bu istatistik niçin japonların burada olduğunu kısaca özetler-bu arada japonlar sadece bize değil gelişmemiş ve gelişmekte olan tüm ülkelerde bu tür işbirliklerini yapmaktadır- bunun için oluşturulan işbirliği ajansının (JICA) yıllık bütçesi ülkemizin bütçesinden fazladır-Eşitliği sizler sağlayabilirsiniz sanırım:)))
Bunların yanında yetiştiricilerin yenilikleri takip etmesi lazım, çevresel teknolojileri mutlak uygulamalarına koymaları gerekir. Kendi bindikleri dalı kesmeyeceklerinden denizleri kirleten unsurlarını herkesten önce kendileri görmeleri gerekir, bunun için sürekli takip halinde olmaları gerekir. (Zaten TUBİTAK bu konuyu en bilimsel bir şekilde 24 saat 365 gün takip ederek bu anlamda kim haklı kim haksız ortaya çıkacağı bir proje yürütmekte. yaklaşık 1 yıl sonra sonuçları ortaya çıkartılır ve kamu kimlerin ÇEVRE KATLİAMI yaptığını görür. Umarım o zaman kimileri kulaklarını pamukla tıkamaz...) Bu sistemler bu anlamda yakın gelecekte günü birlik uydudan ve alarm sistemiyle kontrol edilecek noktaya gelecek. Bu yüzden teknolojiyi takip etmeyen yetiştiriciler zaten geride kalacağı için kaybolup gidecek....
İlk yazım olması sebebiyle biraz uzun oldu ama, arasıra burada bigi vermeye çalışırım arkadaşlar.... her türlü eleştiriye açığım ( )....
...
wetblue ve zfr arkadaşlar, her ikinizede teşekkürler, sayenizde bilgi sahibi oldum.arkadaşlar bence ülkemiz denizlerinde 1995 - 2007 yılları arsında % 15 gibi avlanan balıkta düşüşün sebebi, küresel ısınma,aşırı kirlenme,balıkcılık teknolojisinin en üst düzeye çıkması.bana göre gırgır ve trollerde bulunan üst düzey cihazlar ya kısıtlansın,yada kullanım alanları belirlensin.akdeniz bölgesinde avlanan balık % 72 oranında düşmüşse vay halimize yakında balığı akvaryumda göreceğiz demektir. rastgele.
Rica ederim Cumhur, faydalı olabildiysek ne mutlu...
Aslında dediğin gibi balıkçılığımız düşüş içerisinde. Ama bu sadece bizde değil. Bütün dünya genelinde düşüş var. Bunun sebebi aşırı avcılık, ve bilinen sebepler. Bunları tekrarlamak yerine başka bir bilgi vermek isterim.
Gelişmiş ülkeler bu konuyla ilgili uzun süreli planlar yapmakta. ZAten bu durumun böyle olacağı biliniyordu. Şöyle ki dünya genelinde denizlerden ve iç sulardan avcılık yönttemiyle yakalanabilcek stok miktarını FAO 70-100 milyon ton arasında değişeceğini bildiryor(2004). Bu rakam en fazla % 10 daha artabilir. Bu da ancak süreklilik ile mümkün. Bunu da gelişmiş ülkeler anlamış durumda ve stoklarını saptayıp bu stoklardan sürekli ama aynı oranda faydalanmayı hedef seçmiş durumdalar. Bunun içinde bir bireyin en az bir kere döl verebilmesini sağlayacak avcılık yasakları ve hukuksal düzenlemeler ile her sene aynı oranda avı yakalamayı öngörüyorlar ve de çok haklılar. BU aynı zamanda toplum içerisinde de (yani balıkçılık yapan kesim) bilinçlendirilmiş ve herkes bu kurallara bu bilinçle uymaya başlamış. Bunun yanında denizlede av kotası uygulamaları ortaya atmışlar. Artık birçok iç denizde avcılık bölgeleri ve bu bölgelerde sınırlar, bu sınırlar içerisinde de her ülkenin avlanabileceği miktar sınırlandırlımış. Böyle olunca devam eden yıllarda yakalanan balık miktarlarında ve boylarında artış görülmüş. Mesela orkinos. Bu aylarda ülkemiz dünya orkinosçularını ağırlayacak ve bu çok önemli bir organisazyon. Bu toplantıda her ülke gelecek ve yine kotalar konuşulacak... tartışılacak. Bu toplabtılarda bazı ülkeler kota haklarını başka ülkelere devrediyorlar. Mesela Ülkemiz Kore'nin 1000 tonluk hakkını kulanmakta. Tabi konu yine yetiştiriciliğe glecek belki ama FAO zaten dünya nüfusuna paralel bir şekilde hem proteün açıklarının artacağını, hem de küresel ısınmanın önümüzdeki yıllarda doğal ortamlardaki şartları olumsuz etkileceğini tahmin ettiğinden, su ürünlerinin geleceğinin yetiştiricilik üzerine kurulmasını öneriyor. Yani, gelecekte yetiştiricilik ddaha da öenem kazanacak ama, kota bana göre her tür için hatta yetiştiricilik için bile geçerli olacak gibi geliyor. Burada önemli olan en başta insansağlığı elbet ama stokları bitirmemek, türleri yoketmemek, doğal kaynakların sınırsız kaynaklar olmadığının farkına varmak, bu kaynakları sürdürülebilir olarak kullanmak olacağından hem küresel ısınmanın etkilerini hemde çevresel etkilerin daha önemli olacağı günleri şimdiden görür gibiyim. Tabiki bir grup insan " hah işte bizde bunu savunuyoruz yetiştiricilik çevreyi kirletiyor" diyecek ama, o günlerde çevresel etkinin gerçek kaynaklarını görmezden geldiğimizi kabak gibi ortaya çıkınca insanlar yine zeytinyağı gibi üste çıkıp birilerini suçlayıp kirlettikler.i çevremizi; bizim olan çevremizi bizle başbaşa bırakacak. İzmir Körfezinin durumunu herkes bilir. 30 yıl 40 yıl öncesini anlatanlar BÜYÜK KANAL projesinin kaçıncı yılında körfezin kendini yenileyebileceğini göremeyecek hayatın kısa olduğunun farkındalar. Zaten duyumlara göre bu kanala pislik basan pompalar çok elektirik yakıyor diye belediye arasıra büyük kanala pislik basıyormuş. Ben isterimki 7den 70'e herkes çevreci olsun ama bilinçli olsun. Bilinçli olması demek çevrede ne görürse veya hang,i dolmuş geçerse ona binmek değil. Herkes bilirki bir yerden birçok dolmuş geçer ama birçok noktaya çıkar. Önemli olan dolmuşların nerede duracağını kestirmek.... Doğruları, gerçekleri duyduklarımızla yorumlamayalım, araştıralım, sorgulayalım, saygıyla sorgulayalım. Sonuçta duyarlı olan insanlarla bu kaynakları sürdürebilicez... Sorumsuzca trol çeken avcılık yapan kirlilik yapan çevreyi katleden insanlar elbette yarınlarında çocuklarına bir daha balık yedirmek, yaşadığımız cennet güzelliklerini göstermek yaşatmak isteyenlerle bir değildir. Yeter ki bu bilinci oluşturalım. Yoksa balığı trolle gırgırla avlayacağız elbet. Ama yeterki trolle avlarken, trolü orta su trolü ve uygun göz açıklıklarında kullanalım. veya Gırgırla avlarken küçük balıklarıda avlamayalım, yumurta vermeyen üremeyen bireyleri avlamayalım ki bir daha ki seferde aynı balığı bir daha avlayabilmek adına üreyebilsin. Bu fırsatı verelim gerisinde bir sorun kalmayacatır. Sonuçta bu kaynaklar, denizler hepimizin, ve herkesin bir diğerine saygısıdır bu aynı zamanda....
Saygılar & Bol balıklı günler...
Taygun KOCABIYIK
23-10-2007, 17:15
Sayın zfr yazınızı ilgiyle okudum bilgiler için teşekkürler. Söyledikleriniz çok doğru ve İzmir körfezinin hali malesef pek iyi değil 2 yıl öncesine göre çok kötü kanal projesi bitti temizlenicek diye seviniyorduk fakat su temizlenmeye tam başlamıştı ki yeniden kirlilik gözle görülür şekilde arttı. Eğer gerçekten elektrik yüzünden o pompalar çalıştırılmıyorsa çok yazık.
sevgili zafer öncelikle vermiş olduğun yanıt için teşekkürler. benim balık ve balıkcılık üzerine iki konuda sıkıntım var .1: kirlilik 2: avlanma yöntemleri ve denetimsizlik.1: denizlerin kirletilmesinde el birliğinle hep birlikte var gücümüzle çalışıyoruz,bunun önlenmesi için radikal ve net kararların devlet yönetiminde alınması ve uygulanması lazım !.. ?.bu konulara daha sonra değinmek istiyorum.gelelim 2. konuya:bana göre denizlerimizde toptan yasaklanması gereken av yöntemleri;trol, trata , algarna , tarak ve dip sürtmesi her türlü avcılık. ışık ile avcılık yani lambacılık.dibi taşlık bölgelerde bırakma ağı.gırgırların ağ boyları ve göz açıklıkları,kullanmış oldukları sonarlar,özellikle taramalı radarlarlar tümden yasaklanmalı,çünkü vermiş oldukları eko ile balık yumurtalarını patlattığı bile tespit edilmiş,zaten yazın kıyılarda sonarlarını açmıyorlar denizde eğer dalan varsa kulaklarını patlatmasınlar diye.bugün japonya,kanada,amerika ve avrupa ülkelerinin tamamı kendi karasularında taramalı radarı yasaklamış,ancak açık deniz avcılığında serbest bırakmış.bizim 4000 km lik sahil boyunda 2500 ad gırgır olduğunu düşünürsek ve büyük çoğunluğunda yüksek teknoloji ile donatılmış olduğuna göre , bizim karasularımızda balığın yaşama ve kaçma şansı hiç yok, şöyle bir düşünürsek bizim karasularımız bir göl kadar.gelelim kullandıkları ağlara ,derinlik ve göz açıklığına her ne kadar sürkülerde belirtilsede hiçbiri bunlara uymadığı gibi, denetliyenlerde neyi nasıl yapacağını bilmiyor.ben şahsen hiç bir gırgırda veya ufak balıkcılarda ağların ölçüldüğünü ne gördüm nede duydum.denetim yapan memurların hiç birisi balıkcı değil ,özelliklede bulunduğu yörenin balıkcısı olması lazımki, denize baktığında bir balıkcı kayığının ne yaptığını anlayabilsin. su ürünleri memurunun ne bir kayığı nede aracı var,onların adına sahil güvenlik denetim yapıyor !.birde avlanma yasağının gelişi güzel yapılması, mesala bizim kuzu dediğimiz ,aslı sarı kuyruk avcı balığıda gırgırlar için normal av yasağında, bu balık yumurtaya şubatta başlıyor,hazirana kadar devam ediyor,anaçların normal yaşantısı 150 - 200 mt lerdeki büyük kayalık bölgeler,buradan sadece yumurtlamak için çıkar , sonra ?..senin ve benim anlattıklarımızın hepsi, yapılabilir ve uygulanabilir şeyler, TC olarak biz bunları hayata geçirebilsek , balıkların ve bizim yaşantımız daha güzel olacaktır.senin güzel bir sözün var . AVLAYABİLMEK ADINA ÜREME FIRSATI VERELİM.sözlerin özü bu. herkese rastgele.
raki_roka_balik_
01-11-2007, 15:11
Demre ve özellikle beymelek gerçekten cennet. Ne yetişirse yetişsin. Balık yetiştirenler burada, roka yetiştirenlerde burada, rakı da mevcut:helal: Geriye ne kalıyor? Sahilde, gece ve dolunay :helal:
Allah balığı yetiştirende rokayı yetiştirende rakıyı satandanda razı olsun:helal:
Sevgili Cumhur ve sevgili İmbat yazınızı ilgiyle okudum, ilginize de teşekkür ederim.
arkadaşlar işlerimin yoğunluğu nedeniyle malesef kısa aralıklarla bu foruma zaman ayırabiliyorum.. Yine de soru ve tartışmalara katılmaya çalışacağım...
Eleştirileriniz için çok teşekkürler.
Ne demişler bilgi paylaşıldıkça güzeldir...
vBulletin® v3.7.4, Copyright ©2000-2025, Jelsoft Enterprises Ltd.