gerence
25-05-2008, 08:09
Bu pazar sabahında;
Sevgili dostum Erol Yaraş'ın; ortak dertlerimizi konu alan, Milliyet Ege'de yayınlanan güzel bir eleştirisini sizlerle paylaşmak istedim...:)
Yusuf Düvenci
Klasik sözlerimizdendir: “Üç tarafımız denizlerle çevrili ama biz denizlerimizden yeterince faydalanamıyoruz.”
Nasıl faydalanalım? Denizle haşır neşir olmak isteyen amatörlere veya geçimini denizden sağlayanlarla ilgili öyle engelleyici yasalar var ki.
İnsanı denizle ilgilendiğine bin pişman ediyorlar.
Yasa koyucu, bir tek yüzenleri cezalandırmayı unutmuş.
Yoksa üç tarafı denizlerle çevrili bir toplumun fertleri olarak denize girmekten bile korkar olurduk.
Kayık, yat ve yelkenlerden alınan vergiler ve denizcilikle ilgili cezalardan bahsediyorum...
Maliye Bakanı, “kümesteki kazlar”ı nasıl vergilendireceğini düşünürken aynı zamanda
Rahmi Koç gibi Türkiye’nin bir numaralı zengininin neden yabancı bayraklı bir yatla denizlerimizde gezdiğine de biraz kafa yormalıdır.
Koç bile yüksek vergiden dolayı yabancı bayrakla bu ülke karasularında yelken açıyorsa başkasına laf söylemeye kimsenin hakkı yoktur.
Verginin yanı sıra cezalar da “ocak söndüren” cinsinden.
Bir ülkenin yasaları insanlarını bu kadar denizden soğutabilir.
9 metrelik bir balıkçı teknesine uygulanan ceza ile 10 bin tonluk yük veya 3 bin yolcu taşıyan lüks yolcu gemisine uygulanan ceza aynı.
Aynı paket içinde alt limit 5 bin YTL.
Üst limit 25 bin YTL...
Mahkemeye çıkmak da işin KDV’si.
Bu yüksek cezaları yazan sahil güvenlik personelinin de pek mutlu olduğu söylenemez.
Sonunda onlar da yasaları uyguluyorlar.
Ha, şunu da baştan söyleyeyim; kimse benim yasak balık avlayan veya denizin dibini kurutan insafsızlara verilen cezaları eleştirdiğimi zannetmesin! Ben “can simidinin üzerindeki lambası yanmıyor” diye cezalandırılan ya da amatör olarak “5 kilonun üzerinde balık avladı” diye, neredeyse bir servete eşit para cezalarına maruz bırakılan amatör denizcilerden veya küçük balıkçılardan bahsediyorum.
Özetle denizlerde hem vergide, hem de cezada bir insaf yok.
Öyle ki, bir tekneye yıllık ödenen motorlu taşıtlar vergisi oranı, teknenin vergiler dahil maliyetinin yüzde 24’ünü oluşturuyor. Bu vergi oranıyla da, 4 yılın sonunda motorlu taşıtlar vergi toplamı tekne maliyetine eşit geliyor.
Dünyanın neresinde böyle bir vergi sistemi vardır?
Böyle yüksek ödenen vergilerden dolayı ülkemizde 40 bin olan yat sayısının büyük çoğunluğu, yabancı bayrak altında karasularımızda gezmektedir.
Şayet makul bir vergilendirme sistemi olsa Türkiye’nin yıllık kazancı milyonlarca lira olacaktır.
Yıllardır denizcilikle uğraşanlar, bu sorunları bir türlü bizi yönetenlere anlatamazlar.
Merak ediyorum. Cumhurbaşkanı Gül, Başbakan Erdoğan ve Maliye Bakanı Unakıtan, en son ne zaman denize girdiler veya amatör olarak balık avladılar?!?
Suyu bardakta, balığı tabakta gören yöneticilerimiz olduğu sürece, Rahmi Koç, yabancı bayraklı yatla dünyayı dolaşmaya devam eder.
Erol Yaraş
ege@milliyet.com.tr
25 Mayıs 2008
Sevgili dostum Erol Yaraş'ın; ortak dertlerimizi konu alan, Milliyet Ege'de yayınlanan güzel bir eleştirisini sizlerle paylaşmak istedim...:)
Yusuf Düvenci
Klasik sözlerimizdendir: “Üç tarafımız denizlerle çevrili ama biz denizlerimizden yeterince faydalanamıyoruz.”
Nasıl faydalanalım? Denizle haşır neşir olmak isteyen amatörlere veya geçimini denizden sağlayanlarla ilgili öyle engelleyici yasalar var ki.
İnsanı denizle ilgilendiğine bin pişman ediyorlar.
Yasa koyucu, bir tek yüzenleri cezalandırmayı unutmuş.
Yoksa üç tarafı denizlerle çevrili bir toplumun fertleri olarak denize girmekten bile korkar olurduk.
Kayık, yat ve yelkenlerden alınan vergiler ve denizcilikle ilgili cezalardan bahsediyorum...
Maliye Bakanı, “kümesteki kazlar”ı nasıl vergilendireceğini düşünürken aynı zamanda
Rahmi Koç gibi Türkiye’nin bir numaralı zengininin neden yabancı bayraklı bir yatla denizlerimizde gezdiğine de biraz kafa yormalıdır.
Koç bile yüksek vergiden dolayı yabancı bayrakla bu ülke karasularında yelken açıyorsa başkasına laf söylemeye kimsenin hakkı yoktur.
Verginin yanı sıra cezalar da “ocak söndüren” cinsinden.
Bir ülkenin yasaları insanlarını bu kadar denizden soğutabilir.
9 metrelik bir balıkçı teknesine uygulanan ceza ile 10 bin tonluk yük veya 3 bin yolcu taşıyan lüks yolcu gemisine uygulanan ceza aynı.
Aynı paket içinde alt limit 5 bin YTL.
Üst limit 25 bin YTL...
Mahkemeye çıkmak da işin KDV’si.
Bu yüksek cezaları yazan sahil güvenlik personelinin de pek mutlu olduğu söylenemez.
Sonunda onlar da yasaları uyguluyorlar.
Ha, şunu da baştan söyleyeyim; kimse benim yasak balık avlayan veya denizin dibini kurutan insafsızlara verilen cezaları eleştirdiğimi zannetmesin! Ben “can simidinin üzerindeki lambası yanmıyor” diye cezalandırılan ya da amatör olarak “5 kilonun üzerinde balık avladı” diye, neredeyse bir servete eşit para cezalarına maruz bırakılan amatör denizcilerden veya küçük balıkçılardan bahsediyorum.
Özetle denizlerde hem vergide, hem de cezada bir insaf yok.
Öyle ki, bir tekneye yıllık ödenen motorlu taşıtlar vergisi oranı, teknenin vergiler dahil maliyetinin yüzde 24’ünü oluşturuyor. Bu vergi oranıyla da, 4 yılın sonunda motorlu taşıtlar vergi toplamı tekne maliyetine eşit geliyor.
Dünyanın neresinde böyle bir vergi sistemi vardır?
Böyle yüksek ödenen vergilerden dolayı ülkemizde 40 bin olan yat sayısının büyük çoğunluğu, yabancı bayrak altında karasularımızda gezmektedir.
Şayet makul bir vergilendirme sistemi olsa Türkiye’nin yıllık kazancı milyonlarca lira olacaktır.
Yıllardır denizcilikle uğraşanlar, bu sorunları bir türlü bizi yönetenlere anlatamazlar.
Merak ediyorum. Cumhurbaşkanı Gül, Başbakan Erdoğan ve Maliye Bakanı Unakıtan, en son ne zaman denize girdiler veya amatör olarak balık avladılar?!?
Suyu bardakta, balığı tabakta gören yöneticilerimiz olduğu sürece, Rahmi Koç, yabancı bayraklı yatla dünyayı dolaşmaya devam eder.
Erol Yaraş
ege@milliyet.com.tr
25 Mayıs 2008