xnode
30-04-2010, 01:09
SU KALİTESİ (KİMYASI)
Öncelikle şunu belirtmek istiyorum. Bundan sonra; özellikle bilimsel konularda makale, yazı neşrederken "Herkes İçin" ibaresini koyacağım yazılar, genel olarak sadeleştirilmiş ve popüler bilim yaklaşımı ile hazırlanmış olan yazılar olacaktır.
Çünkü şunu çokca müşahade etmekteyiz ki; bilimin kasvetli ve anlaşılmaz dili, konuya gayet ilgili ve meraklı kişileri bile illallah ettirebilmekte, heveslerini kırabilmektedir :) Herhalde bahsetmeye çalıştığım olgunun en güzel örneklerini doktor reçetelerinde bolca yaşıyoruzdur :)
Bu sebepten; bilimsel tanımları, formülasyon ve rasyonları olabildiğince ve dilim döndüğünce sadeleştirerek/açıklayarak yazmakta fayda görmekteyim.
Konuya dönersek;
Su kalitesi veya diğer bir tabiri ile su kimyası; sucul canlılar için en önemli ve kritik bilimsel verileri içeren faktörlerin başında gelmektedir. Söz konusu; su da varlığını sürdüren canlılar olduğundan, su parametrelerindeki en küçük değişiklikler dahi, hedef kitlenin varlığını ve yokluğunu belirleyen faktörler olarak karşımıza çıkmaktadır.
[Only Registered Users Can See Links]
Su kalitesinin önemi
Dünya nüfusunun hızla arttığı göz önünde tutulursa insanoğlunun yiyecek kaynaklarını bilinçli bir şekilde kullanması ve yeni besin kaynakları yaratma sorunları ile karşı karşıya kalacaktır. Bu nedenle bilimsel araştırmalar yüzey sularında ve özellikle denizlerde, iç sularda yoğunlaşmıştır. Su ürünleri açısından özellikle yetiştiricilikte su kalitesinin iyi bilinmesi gerekir. Gerek deniz, gerekse göl ve akarsu balıkçılığında suyun amacımıza uygun olup olmadığı, kirlilik durumunun iyi bir şekilde analiz edilmesiyle mümkündür. Günlük hayatta da, bu parametrelerin makro düzeyde teşihisini bilinçlşi veya bilinçsiz bir şekilde yapmaktayız. Makro düzey demekle, sıradan bir gözle dahi tespit edilebilecek su parametrelerinden bahsetmekteyim. Örneğin hemen herkes, çeşmeden doldurduğu bir bardağı içmeden önce kontrol eder, pas görüntüsü veya küf-klor kokusu gibi veriler birer makro düzey analizdir. Asgari bir dikkate sahip kişiler tarafından bilinçli olarak gerçekleştirilebilecek kaba bir analizdir aslında.
Doğada kimya bakımında saf bir suya rastlamak olanaksızdır. Yeryüzünün üst tabakası sürekli hava ile temas ettiğinden havayı içerir. Yeryüzünde ve ona yakın tabakalarda çeşitli ayrışma olayları olur. Buralarda hayvan ve bitki kalıntıları, mikroorganizmaların yardımıyla daha basit parçalara ayrışır. Bol oksijen yanında çürüme olayı hemen hemen kokusuz gerçekleşir. Burada CO2 (Karbondioksit), kükürtten H2SO4 (Sülfirik asit), azottan HNO2 ve HNO3 (Nitrik asit) oluşur. Bu olaya da mineralizasyon denir.
Gelelim bizim için en önemli konuya..
Öncelikle hayatın kaynağı olan su 2 Hidrojen ve 1 Oksijen atomunun birleşimi ile oluşan bileşik bir maddedir. Diğer sıvılarda bulunmayan büzüşme özelliği sayesinde hayatın kaynağı haline gelir. Kimyasal olarak H2O şeklinde formülüze edilir ve bazı teknik özellikleri mevcuttur. Bunlara biz Suyun Fiziko-Kimyasal Özellikleri adını veriyoruz.
[Only Registered Users Can See Links]
SUYUN FİZİKO-KİMYASAL ÖZELLİKLERİ
a) Fiziksel Özellikleri:
1. Sıcaklık
2. Renk
3. Viskozite (Akmazlık)
4. Koku ve Tat
5. Berraklık ve Bulanıklık
b) Kimyasal Özellikleri:
1. pH
2. Çözünmüş Gazlar,
3. Salinite (Tuzluluk),
4. Kondüktivite ( letkenlik),
5. Biyolojik Oksijen htiyacı (BOI, BOD)
6. Sertlik
Şimdi; bunları açıklayalım.
Suyun Fiziksel Özellikleri
1) Sıcaklık : Denizlerin sıcaklığı bir yandan suların soğumasına, diğer yandan ısınmasına tesir eden faktörlerin etkisi altındadır. Örneğin içsular için konuşacak olursak; sıcaklık gölün yüzeyinde derinliklere doğru derece derece azalır. Bu azalma vertikal (dikey) bir hareketle 4 C’ye kadar iner. Yani soğuyan su ağırlaşır ve aşağıya çöker, sıcak su ise özgül ağırlığı daha hafif olduğundan yukarı doğru bir hareket gerçekleştirir. Böylece aşağıdan yukarı doğru vertikal bir su hareketi meydana gelir. Bu hareket aynı zamanda ancak termal cihazlarla tespit edilebilecek bir tabakalaşmaya neden olur. Bu yüzden, özellikle sıcaklık farklarından dolayı da, balıklar suyun belli yüksekliklerini tercih edebilirler. Sıcaklık tabakalaşması sonucu en üstte ılımlı bir kat (epilimnion), onun altında dar bir geçit katı (metalimnion, termoklin) ve daha altta dip kat, soğuk kat (hipolimnion) oluşur. İşin mucizevi yanı ise, su 4 derecede sabitlenir ve en alttaki hipolimnion tabakası sonunda 0 dereceye inerek buz haline dönüşür. Tüm maddeler katı hale geldiğinde ağırlıkları daha da artmasına rağmen buz tabakası genleşerek suyun üst kısmına çıkar ve üstte bir buz tabakası oluşturur. (Göllerdeki üst tabaka) üst kısma çıkan buz, yüzeyden gelen soğuk havayı keser ve böylece göl tamamen donmamış olur bu da hayatın devamını sağlar.
[Only Registered Users Can See Links]
2. Renk : Suyun rengi denilince suyun içindeki koloidal maddelerin ([Only Registered Users Can See Links])sonucu oluşan renk anlaşılır. Suyun içinde süspansiyon (asılı halde bulunan maddeler) halinde bulunan canlı ve cansız maddeler ile gökyüzü veya suyun tabanından dolayı oluşan renk görüntüleri buna dâhil değildir. Gökyüzünün açık olduğu zamanlarda kumlu kıyıların sarı, yosunlu yerlerin parlak yeşil, fazla miktarda fitoplankton kapsayan suların yeşil, yaz günlerinde gökyüzünden dolayı mavi renk sularda görülen renkler olup, suyun gerçek rengi değildirler. Ancak son yapılan araştırmalara göre, suyun gerçek renginin çok çok hafif bir mavi olduğu tespit edilmiş. Bu da güncel bir bilgi olsun :)
3. Viskozite (Akmazlık) : Bir sıvı içindeki moleküllerin çekim ve sürtünme kuvvetleri nedeniyle akma eğilimine karşı gösterdiği iç dirence viskozite denir. Akmazlığın meydana gelebilmesi için bir kafes düzeninde olan sıvı moleküllerini bağlayan bağlama kuvvetinin yok edilmesi gerekir. Böylece gevşeyen moleküller hareket edebilirler. Su diğer sıvılarla karşılaştırıldığında, örneğin benzin, akıcılığa son derece dirençlidir. Bunun nedeni su moleküllerini bağlayan hidrojen bağlarının çok miktarda enerji kapsamasıdır. Suyun viskozitesinin yüksek olması akmayı sınırlar. Viskozite suyun sıcaklığı ile ters bir ilişkiye sahiptir. Sıcaklık arttıkça viskozite azalır. Deniz suyunun viskozitesi, tatlı suyunkinden biraz daha fazladır. Suyun yoğunlaşması ile doğrudan ilgili epey teknik bir konudur.
[Only Registered Users Can See Links]
4. Koku ve tat : Özellikle organik maddelerin varlığı yüzünden ortaya çıkan ve kullanıcılar tarafından hissedilen bir parametredir. Koku ve tat olarak sularda genellikle beraberce bulunur. Tat ve koku giderilirken koku ölçümü olan Threshold koku seviyesi ([Only Registered Users Can See Links])esas alınır.
Koku ve tadın sebepleri: Evsel atıksuların su kaynağına karışması, su kaynağındaki canlı organizmaların ölümü sonrası oluşan organik maddelerin çürümesi, klor ve fenollü klor bileşikleri, hidrojen sülfür ve metan gibi çözünmüş gazlar, tarım ilaçlarının su kaynağına karışmasıdır. Genellikle su kaynaklarında koku ve tat, alglerden, ikinci olarak da bitkilerin çürüyüp ayrışmasından kaynaklanır. Anaerobik (Oksijenli) ayrışma neticesinde oluşan H2S (Hidrojen sülfür) ve CH4’e (Metan)çözünmüş oksijenin mevcut olduğu nehir sularında rastlanmaz. Bu gazlar genellikle göl ve hazne dibinde oluşan anaerobik ortamda bitkilerin ayrışması ile oluşur.
Koku ve tat kontrolü ikiye ayrılabilir: Su kaynaklarının korunması yoluyla ve özel işlemlerle arıtma tesisinde koku ve tat giderilmesi.
Arıtma tesisinde koku ve tat giderilmesi için uygulanılan yöntemler: Havalandırma, Kimyasal Oksidasyon, Dezenfeksiyon, Adsorbsiyon yöntemleridir (Her biri uzun anlatım konuları olduğundan merak edenler anahtar kelimelerle arayabilirler)
[Only Registered Users Can See Links]
5. Berraklık (Transparans) ve Bulanıklık (Türbidite) : Saf su oldukça berraktır. Berrak suda ışık çok az bir kayıpla su altında oldukça derinlere inebilir. Doğal su hiçbir zaman saf su kadar berrak değildir; çünkü içinde çözünmüş maddeler, mikroskobik canlılar, askıntı maddeler vb. birçok parçacık bulunur. Berraklığı çeşitli nedenlerle azalan sulara bulanık su adı verilir. Az bulanık sular canlılar için gerekli maddeleri daha fazla taşıdığından, yaşama ortamı olarak daha elverişlidir. Akarsuların aşağı havzalarında (ilkbaharda üst havzada) bulanıklık en yüksek düzeydedir. Turbiditenin yoğun olmadığı akarsularda plankton (Hayvansal veya bitkisel mikro canlılar) gelişerek suyun yeşil görünmesine neden olabilirler. Akarsuların çoğu, akış sırasında oldukça fazla alüvyon ve diğer ince parçacıkları taşıdığından bulanık görünür. Bulanık suda ışık çok çabuk soğurulduğundan fitoplankton (Bitkisel organizmalar) azalır. (Planktonlar esas olarak 2 kısımda inceleniyor Bitkisel (Phytoplankton) Hayvansal (Zooplankton) yan bilgi.)
Suyun Kimyasal Özellikleri
Bu bölümün malesef teknik sadeleştirmesi çok zordur. Affınıza sığınarak konu hakkında bilgi veriyorum.
1. pH : pH, bir çözeltideki H+ iyonu konsantrasyonunun (–) logaritmasıdır. pH = - log [H+], pH=7 ise nötr, pH 7'den büyükse asidik, pH 7'den küçükse bazik sulardır. Suyun pH değeri birçok faktöre göre değişebilir, hava şartları dahi pH üzerinde etkilidir. Özellikle akvaryumla ilgili olanlar pH konusunun ne kadar önemli olduğu konusunda ciddi tecrübeye sahip olmalılar..
2. Çözünmüş gazlar : Deniz suyu içerisinde çözünmüş oksijen (O2) miktarı litre başına 0-10 ml arasında değişir. Sıfır değeri, tamamen kirlenmiş sularda, 10 ml ise aşırı doygunluğa ulaşmış bölgelerde, örneğin yüzeyde ve büyük fotosentez (Bitki solunumu) aktivitesinin oluştuğu yerlerde söz konusudur. Atmosferdeki bütün gazlar, sularda çözünmüş halde bulunur. Düşük oranlarda amonyak, argon, helyum, neon ve hidrojen gazları bulunurken; büyük miktarda azot, oksijen ve karbondioksit bulunur. Karbondioksit ise çözünürlüğü çok olup karbonat ve bikarbonat halinde bulunur. Azotun işlevi (serbest haldeki şekli) biyolojik olaylarda pek önemi yoktur. Ancak bakteriler gibi mikroorganizmalar veya fitoplanktonlar için önemlidir. Reaksiyona (Tepkimeye) girmeyen tür gazdır (inert gaz). Sulardaki çözünürlüğü atmosfer basınca ile artarken düşün sıcaklık ve tuzlulukta yine artmaktadır. Bütün canlılar bildiğiniz üzere yaşamları için oksijene ihtiyaç duyuyorlar. Sedimentte (Çözülmüş kayaçların oluşturduğu toprak tabakası) bulunan organik maddelerin, ölmüş bitki ve hayvanların parçalanması ve ayrışmasında bakterilerin etkisi önemlidir. Bakterilerde önemli miktarda oksijen tüketirler. Sularda yaşayan bitkiler ve
hayvanlarda önemli miktarda oksijen tüketimine neden olurlar. Çözünmüş oksijen miktarı basınç ile artar, sıcaklık ile azalır. En önemli bilgilerden biri budur. Bir suyun sıcaklığı artarsa orada oksijen azalır. Sıcaklık düşerse oksijen artar.
[Only Registered Users Can See Links]
3. Salinite (Tuzluluk) : 1 kg deniz suyunda tüm karbonatlar okside, bromür ve iyodür klorüre dönüştükten, organik maddeler yükseltgendikten sonra ve kalan 4800C’de sabit tartıma getirildikten sonra elde edilen kütlenin gram olarak ağırlığına tuzluluk denir. (Aşırı teknik bir tabir ancak sadeleşmeden ancak böyle yazılabiliyor) Sularda tuzluluk dört katyon grubu (Ca++, Mg++, Na+, K+) ve dört anyon grubu (HCO3-, CO3=, SO4=, Cl-)’den oluşur. Sulardaki düşük tuzluluk derecesi canlıların dağılımını etkiler. Bazı bakteri ve algler homiosmotik (ancak
hafif tuzluluk farklarına dayanabilir) ise ilkel bitki ve hayvanların birçoğu euryhaline (büyük tuzluluk farklarına dayanabilir) özellikteki canlılardır. Tuzluluk farkı, balıkların yaşam ortamını, suda bulundukları lokasyonu ve vertikal yeri belirleyen faktörlerden biridir. Ozmozis (Deri süzü geçirgenliği) Ozmoregülasyon ([Only Registered Users Can See Links]) ile balığın yaşamsal fonksiyonlarından birini düzenleyen önemli bir olgudur.
4. Kondüktivite (İletkenlik) : Suda çözünen tuzlarının toplam konsantrasyonunun ölçüsüdür. Tuzlar suda çözündüğünde elektriği ileten yüklü iyonlar verir. Sudaki iyon sayısı ne kadar fazlaysa, elektriksel kondüktivitesi o kadar yüksektir, örnek kirli sular. Elektrik konduktivitesi (iletkenlik) denen bu parametre, çözeltideki atık madde miktarını ve tuzlulukla ilişkisini yaklaşık olarak gösterir. Genellikle doğal sularda iletkenlik yaklaşık olarak çözünmüş katı maddelerin toplamıdır. Dışarıya akıntısı olan göllerde total çözünmüş madde miktarı 100-200 ppm arasındadır. Akıntısı olmayan kapalı göllerde buharlaşma çözünmüş katı madde miktarını artırır. Doğal sular organik fosfor ve azot bileşikleri yanında şekerler, asitler ve vitamin gibi organik bileşikleri de kapsıyor.
[Only Registered Users Can See Links]
5. Biyolojik Oksijen ihtiyacı (BOD, BOI) : Aerobik şartlar altında bakteriler tarafından organik maddelerin parçalanmasında kullanılmak üzere gerekli olan oksijen miktarı BOD (BOI) olarak tanımlanır, mg/l olarak ifade edilir. BOD ölçümü genellikle kanalizasyon veya endüstri atıklarının sudaki kirlenme derecesini oksijen miktarı cinsinden ifade etmek amacıyla kullanılmaktadır. Su kalitesi açısından BOD ölçümü çözünmüş oksijen (DO) değerinin değişmesinin
etkilenip etkilenmediği açısından önemlidir. Diğer bir ifade ile, suyun kimyasal ekolojisinde organik kirlenmenin bir ölçüsü olarak bilgi verir.
6. Suların sertliği : Genel olarak, herhangi bir suyun sertliği denildiğinde o suyun sabunu çöktürme özelliği anlaşılır. Sabun başlıca Ca++ (Kalsiyum) ve Mg++ (Mağnezyum) iyonları tarafından çökeltilir. Ancak iyonlara oranlara su kaynakları içerisinde daha az miktarda bulunan diğer metal iyonları da sabunun çöktürülmesinde etkilidirler. Fakat bu iyonlara oranla Ca++ ve Mg++ iyonları sularda daha fazla bulunduklarından, suların sertliği, su içerisinde çözünmüş olarak bulunan toplam Ca++ ve Mg++ miktarının CaCO3 (Kalsiyum karbonat) eşdeğeri olarak tanımlanır. Sularda sertliğe yol açan iyonların genellikle mg/l olarak CaCO3 eşdeğeri olarak gösterilmesinin nedeni, CaCO3’ın standard olarak kolaylıkla bulunabilmesi ve hesaplamalardaki kolaylık yönünden mol ağırlığının 100 olmasıdır. Bir suyun sertliği, o suyun temas etmiş olduğu topraklardaki minerallerin suda çözünmesiyle yakından ilgilidir. Yer altı suları daha fazla oranda mineral madde ile temas ettiklerinden yüzey sularından daha serttir. Suların sertliği, balıkların hayat kalitesi, doğurganlığı, gonad (Üreme organları) gelişimi, yumurta kalitesi, renk gibi özelliklerini direkt olarak etkilemektedir ve önemlidir. Birçok faktöre göre su sertliği değişim gösterir..
Umarım herkesin istifade edebileceği bir yazı olur.
Saygılar :rolleyes:
Cem.
Öncelikle şunu belirtmek istiyorum. Bundan sonra; özellikle bilimsel konularda makale, yazı neşrederken "Herkes İçin" ibaresini koyacağım yazılar, genel olarak sadeleştirilmiş ve popüler bilim yaklaşımı ile hazırlanmış olan yazılar olacaktır.
Çünkü şunu çokca müşahade etmekteyiz ki; bilimin kasvetli ve anlaşılmaz dili, konuya gayet ilgili ve meraklı kişileri bile illallah ettirebilmekte, heveslerini kırabilmektedir :) Herhalde bahsetmeye çalıştığım olgunun en güzel örneklerini doktor reçetelerinde bolca yaşıyoruzdur :)
Bu sebepten; bilimsel tanımları, formülasyon ve rasyonları olabildiğince ve dilim döndüğünce sadeleştirerek/açıklayarak yazmakta fayda görmekteyim.
Konuya dönersek;
Su kalitesi veya diğer bir tabiri ile su kimyası; sucul canlılar için en önemli ve kritik bilimsel verileri içeren faktörlerin başında gelmektedir. Söz konusu; su da varlığını sürdüren canlılar olduğundan, su parametrelerindeki en küçük değişiklikler dahi, hedef kitlenin varlığını ve yokluğunu belirleyen faktörler olarak karşımıza çıkmaktadır.
[Only Registered Users Can See Links]
Su kalitesinin önemi
Dünya nüfusunun hızla arttığı göz önünde tutulursa insanoğlunun yiyecek kaynaklarını bilinçli bir şekilde kullanması ve yeni besin kaynakları yaratma sorunları ile karşı karşıya kalacaktır. Bu nedenle bilimsel araştırmalar yüzey sularında ve özellikle denizlerde, iç sularda yoğunlaşmıştır. Su ürünleri açısından özellikle yetiştiricilikte su kalitesinin iyi bilinmesi gerekir. Gerek deniz, gerekse göl ve akarsu balıkçılığında suyun amacımıza uygun olup olmadığı, kirlilik durumunun iyi bir şekilde analiz edilmesiyle mümkündür. Günlük hayatta da, bu parametrelerin makro düzeyde teşihisini bilinçlşi veya bilinçsiz bir şekilde yapmaktayız. Makro düzey demekle, sıradan bir gözle dahi tespit edilebilecek su parametrelerinden bahsetmekteyim. Örneğin hemen herkes, çeşmeden doldurduğu bir bardağı içmeden önce kontrol eder, pas görüntüsü veya küf-klor kokusu gibi veriler birer makro düzey analizdir. Asgari bir dikkate sahip kişiler tarafından bilinçli olarak gerçekleştirilebilecek kaba bir analizdir aslında.
Doğada kimya bakımında saf bir suya rastlamak olanaksızdır. Yeryüzünün üst tabakası sürekli hava ile temas ettiğinden havayı içerir. Yeryüzünde ve ona yakın tabakalarda çeşitli ayrışma olayları olur. Buralarda hayvan ve bitki kalıntıları, mikroorganizmaların yardımıyla daha basit parçalara ayrışır. Bol oksijen yanında çürüme olayı hemen hemen kokusuz gerçekleşir. Burada CO2 (Karbondioksit), kükürtten H2SO4 (Sülfirik asit), azottan HNO2 ve HNO3 (Nitrik asit) oluşur. Bu olaya da mineralizasyon denir.
Gelelim bizim için en önemli konuya..
Öncelikle hayatın kaynağı olan su 2 Hidrojen ve 1 Oksijen atomunun birleşimi ile oluşan bileşik bir maddedir. Diğer sıvılarda bulunmayan büzüşme özelliği sayesinde hayatın kaynağı haline gelir. Kimyasal olarak H2O şeklinde formülüze edilir ve bazı teknik özellikleri mevcuttur. Bunlara biz Suyun Fiziko-Kimyasal Özellikleri adını veriyoruz.
[Only Registered Users Can See Links]
SUYUN FİZİKO-KİMYASAL ÖZELLİKLERİ
a) Fiziksel Özellikleri:
1. Sıcaklık
2. Renk
3. Viskozite (Akmazlık)
4. Koku ve Tat
5. Berraklık ve Bulanıklık
b) Kimyasal Özellikleri:
1. pH
2. Çözünmüş Gazlar,
3. Salinite (Tuzluluk),
4. Kondüktivite ( letkenlik),
5. Biyolojik Oksijen htiyacı (BOI, BOD)
6. Sertlik
Şimdi; bunları açıklayalım.
Suyun Fiziksel Özellikleri
1) Sıcaklık : Denizlerin sıcaklığı bir yandan suların soğumasına, diğer yandan ısınmasına tesir eden faktörlerin etkisi altındadır. Örneğin içsular için konuşacak olursak; sıcaklık gölün yüzeyinde derinliklere doğru derece derece azalır. Bu azalma vertikal (dikey) bir hareketle 4 C’ye kadar iner. Yani soğuyan su ağırlaşır ve aşağıya çöker, sıcak su ise özgül ağırlığı daha hafif olduğundan yukarı doğru bir hareket gerçekleştirir. Böylece aşağıdan yukarı doğru vertikal bir su hareketi meydana gelir. Bu hareket aynı zamanda ancak termal cihazlarla tespit edilebilecek bir tabakalaşmaya neden olur. Bu yüzden, özellikle sıcaklık farklarından dolayı da, balıklar suyun belli yüksekliklerini tercih edebilirler. Sıcaklık tabakalaşması sonucu en üstte ılımlı bir kat (epilimnion), onun altında dar bir geçit katı (metalimnion, termoklin) ve daha altta dip kat, soğuk kat (hipolimnion) oluşur. İşin mucizevi yanı ise, su 4 derecede sabitlenir ve en alttaki hipolimnion tabakası sonunda 0 dereceye inerek buz haline dönüşür. Tüm maddeler katı hale geldiğinde ağırlıkları daha da artmasına rağmen buz tabakası genleşerek suyun üst kısmına çıkar ve üstte bir buz tabakası oluşturur. (Göllerdeki üst tabaka) üst kısma çıkan buz, yüzeyden gelen soğuk havayı keser ve böylece göl tamamen donmamış olur bu da hayatın devamını sağlar.
[Only Registered Users Can See Links]
2. Renk : Suyun rengi denilince suyun içindeki koloidal maddelerin ([Only Registered Users Can See Links])sonucu oluşan renk anlaşılır. Suyun içinde süspansiyon (asılı halde bulunan maddeler) halinde bulunan canlı ve cansız maddeler ile gökyüzü veya suyun tabanından dolayı oluşan renk görüntüleri buna dâhil değildir. Gökyüzünün açık olduğu zamanlarda kumlu kıyıların sarı, yosunlu yerlerin parlak yeşil, fazla miktarda fitoplankton kapsayan suların yeşil, yaz günlerinde gökyüzünden dolayı mavi renk sularda görülen renkler olup, suyun gerçek rengi değildirler. Ancak son yapılan araştırmalara göre, suyun gerçek renginin çok çok hafif bir mavi olduğu tespit edilmiş. Bu da güncel bir bilgi olsun :)
3. Viskozite (Akmazlık) : Bir sıvı içindeki moleküllerin çekim ve sürtünme kuvvetleri nedeniyle akma eğilimine karşı gösterdiği iç dirence viskozite denir. Akmazlığın meydana gelebilmesi için bir kafes düzeninde olan sıvı moleküllerini bağlayan bağlama kuvvetinin yok edilmesi gerekir. Böylece gevşeyen moleküller hareket edebilirler. Su diğer sıvılarla karşılaştırıldığında, örneğin benzin, akıcılığa son derece dirençlidir. Bunun nedeni su moleküllerini bağlayan hidrojen bağlarının çok miktarda enerji kapsamasıdır. Suyun viskozitesinin yüksek olması akmayı sınırlar. Viskozite suyun sıcaklığı ile ters bir ilişkiye sahiptir. Sıcaklık arttıkça viskozite azalır. Deniz suyunun viskozitesi, tatlı suyunkinden biraz daha fazladır. Suyun yoğunlaşması ile doğrudan ilgili epey teknik bir konudur.
[Only Registered Users Can See Links]
4. Koku ve tat : Özellikle organik maddelerin varlığı yüzünden ortaya çıkan ve kullanıcılar tarafından hissedilen bir parametredir. Koku ve tat olarak sularda genellikle beraberce bulunur. Tat ve koku giderilirken koku ölçümü olan Threshold koku seviyesi ([Only Registered Users Can See Links])esas alınır.
Koku ve tadın sebepleri: Evsel atıksuların su kaynağına karışması, su kaynağındaki canlı organizmaların ölümü sonrası oluşan organik maddelerin çürümesi, klor ve fenollü klor bileşikleri, hidrojen sülfür ve metan gibi çözünmüş gazlar, tarım ilaçlarının su kaynağına karışmasıdır. Genellikle su kaynaklarında koku ve tat, alglerden, ikinci olarak da bitkilerin çürüyüp ayrışmasından kaynaklanır. Anaerobik (Oksijenli) ayrışma neticesinde oluşan H2S (Hidrojen sülfür) ve CH4’e (Metan)çözünmüş oksijenin mevcut olduğu nehir sularında rastlanmaz. Bu gazlar genellikle göl ve hazne dibinde oluşan anaerobik ortamda bitkilerin ayrışması ile oluşur.
Koku ve tat kontrolü ikiye ayrılabilir: Su kaynaklarının korunması yoluyla ve özel işlemlerle arıtma tesisinde koku ve tat giderilmesi.
Arıtma tesisinde koku ve tat giderilmesi için uygulanılan yöntemler: Havalandırma, Kimyasal Oksidasyon, Dezenfeksiyon, Adsorbsiyon yöntemleridir (Her biri uzun anlatım konuları olduğundan merak edenler anahtar kelimelerle arayabilirler)
[Only Registered Users Can See Links]
5. Berraklık (Transparans) ve Bulanıklık (Türbidite) : Saf su oldukça berraktır. Berrak suda ışık çok az bir kayıpla su altında oldukça derinlere inebilir. Doğal su hiçbir zaman saf su kadar berrak değildir; çünkü içinde çözünmüş maddeler, mikroskobik canlılar, askıntı maddeler vb. birçok parçacık bulunur. Berraklığı çeşitli nedenlerle azalan sulara bulanık su adı verilir. Az bulanık sular canlılar için gerekli maddeleri daha fazla taşıdığından, yaşama ortamı olarak daha elverişlidir. Akarsuların aşağı havzalarında (ilkbaharda üst havzada) bulanıklık en yüksek düzeydedir. Turbiditenin yoğun olmadığı akarsularda plankton (Hayvansal veya bitkisel mikro canlılar) gelişerek suyun yeşil görünmesine neden olabilirler. Akarsuların çoğu, akış sırasında oldukça fazla alüvyon ve diğer ince parçacıkları taşıdığından bulanık görünür. Bulanık suda ışık çok çabuk soğurulduğundan fitoplankton (Bitkisel organizmalar) azalır. (Planktonlar esas olarak 2 kısımda inceleniyor Bitkisel (Phytoplankton) Hayvansal (Zooplankton) yan bilgi.)
Suyun Kimyasal Özellikleri
Bu bölümün malesef teknik sadeleştirmesi çok zordur. Affınıza sığınarak konu hakkında bilgi veriyorum.
1. pH : pH, bir çözeltideki H+ iyonu konsantrasyonunun (–) logaritmasıdır. pH = - log [H+], pH=7 ise nötr, pH 7'den büyükse asidik, pH 7'den küçükse bazik sulardır. Suyun pH değeri birçok faktöre göre değişebilir, hava şartları dahi pH üzerinde etkilidir. Özellikle akvaryumla ilgili olanlar pH konusunun ne kadar önemli olduğu konusunda ciddi tecrübeye sahip olmalılar..
2. Çözünmüş gazlar : Deniz suyu içerisinde çözünmüş oksijen (O2) miktarı litre başına 0-10 ml arasında değişir. Sıfır değeri, tamamen kirlenmiş sularda, 10 ml ise aşırı doygunluğa ulaşmış bölgelerde, örneğin yüzeyde ve büyük fotosentez (Bitki solunumu) aktivitesinin oluştuğu yerlerde söz konusudur. Atmosferdeki bütün gazlar, sularda çözünmüş halde bulunur. Düşük oranlarda amonyak, argon, helyum, neon ve hidrojen gazları bulunurken; büyük miktarda azot, oksijen ve karbondioksit bulunur. Karbondioksit ise çözünürlüğü çok olup karbonat ve bikarbonat halinde bulunur. Azotun işlevi (serbest haldeki şekli) biyolojik olaylarda pek önemi yoktur. Ancak bakteriler gibi mikroorganizmalar veya fitoplanktonlar için önemlidir. Reaksiyona (Tepkimeye) girmeyen tür gazdır (inert gaz). Sulardaki çözünürlüğü atmosfer basınca ile artarken düşün sıcaklık ve tuzlulukta yine artmaktadır. Bütün canlılar bildiğiniz üzere yaşamları için oksijene ihtiyaç duyuyorlar. Sedimentte (Çözülmüş kayaçların oluşturduğu toprak tabakası) bulunan organik maddelerin, ölmüş bitki ve hayvanların parçalanması ve ayrışmasında bakterilerin etkisi önemlidir. Bakterilerde önemli miktarda oksijen tüketirler. Sularda yaşayan bitkiler ve
hayvanlarda önemli miktarda oksijen tüketimine neden olurlar. Çözünmüş oksijen miktarı basınç ile artar, sıcaklık ile azalır. En önemli bilgilerden biri budur. Bir suyun sıcaklığı artarsa orada oksijen azalır. Sıcaklık düşerse oksijen artar.
[Only Registered Users Can See Links]
3. Salinite (Tuzluluk) : 1 kg deniz suyunda tüm karbonatlar okside, bromür ve iyodür klorüre dönüştükten, organik maddeler yükseltgendikten sonra ve kalan 4800C’de sabit tartıma getirildikten sonra elde edilen kütlenin gram olarak ağırlığına tuzluluk denir. (Aşırı teknik bir tabir ancak sadeleşmeden ancak böyle yazılabiliyor) Sularda tuzluluk dört katyon grubu (Ca++, Mg++, Na+, K+) ve dört anyon grubu (HCO3-, CO3=, SO4=, Cl-)’den oluşur. Sulardaki düşük tuzluluk derecesi canlıların dağılımını etkiler. Bazı bakteri ve algler homiosmotik (ancak
hafif tuzluluk farklarına dayanabilir) ise ilkel bitki ve hayvanların birçoğu euryhaline (büyük tuzluluk farklarına dayanabilir) özellikteki canlılardır. Tuzluluk farkı, balıkların yaşam ortamını, suda bulundukları lokasyonu ve vertikal yeri belirleyen faktörlerden biridir. Ozmozis (Deri süzü geçirgenliği) Ozmoregülasyon ([Only Registered Users Can See Links]) ile balığın yaşamsal fonksiyonlarından birini düzenleyen önemli bir olgudur.
4. Kondüktivite (İletkenlik) : Suda çözünen tuzlarının toplam konsantrasyonunun ölçüsüdür. Tuzlar suda çözündüğünde elektriği ileten yüklü iyonlar verir. Sudaki iyon sayısı ne kadar fazlaysa, elektriksel kondüktivitesi o kadar yüksektir, örnek kirli sular. Elektrik konduktivitesi (iletkenlik) denen bu parametre, çözeltideki atık madde miktarını ve tuzlulukla ilişkisini yaklaşık olarak gösterir. Genellikle doğal sularda iletkenlik yaklaşık olarak çözünmüş katı maddelerin toplamıdır. Dışarıya akıntısı olan göllerde total çözünmüş madde miktarı 100-200 ppm arasındadır. Akıntısı olmayan kapalı göllerde buharlaşma çözünmüş katı madde miktarını artırır. Doğal sular organik fosfor ve azot bileşikleri yanında şekerler, asitler ve vitamin gibi organik bileşikleri de kapsıyor.
[Only Registered Users Can See Links]
5. Biyolojik Oksijen ihtiyacı (BOD, BOI) : Aerobik şartlar altında bakteriler tarafından organik maddelerin parçalanmasında kullanılmak üzere gerekli olan oksijen miktarı BOD (BOI) olarak tanımlanır, mg/l olarak ifade edilir. BOD ölçümü genellikle kanalizasyon veya endüstri atıklarının sudaki kirlenme derecesini oksijen miktarı cinsinden ifade etmek amacıyla kullanılmaktadır. Su kalitesi açısından BOD ölçümü çözünmüş oksijen (DO) değerinin değişmesinin
etkilenip etkilenmediği açısından önemlidir. Diğer bir ifade ile, suyun kimyasal ekolojisinde organik kirlenmenin bir ölçüsü olarak bilgi verir.
6. Suların sertliği : Genel olarak, herhangi bir suyun sertliği denildiğinde o suyun sabunu çöktürme özelliği anlaşılır. Sabun başlıca Ca++ (Kalsiyum) ve Mg++ (Mağnezyum) iyonları tarafından çökeltilir. Ancak iyonlara oranlara su kaynakları içerisinde daha az miktarda bulunan diğer metal iyonları da sabunun çöktürülmesinde etkilidirler. Fakat bu iyonlara oranla Ca++ ve Mg++ iyonları sularda daha fazla bulunduklarından, suların sertliği, su içerisinde çözünmüş olarak bulunan toplam Ca++ ve Mg++ miktarının CaCO3 (Kalsiyum karbonat) eşdeğeri olarak tanımlanır. Sularda sertliğe yol açan iyonların genellikle mg/l olarak CaCO3 eşdeğeri olarak gösterilmesinin nedeni, CaCO3’ın standard olarak kolaylıkla bulunabilmesi ve hesaplamalardaki kolaylık yönünden mol ağırlığının 100 olmasıdır. Bir suyun sertliği, o suyun temas etmiş olduğu topraklardaki minerallerin suda çözünmesiyle yakından ilgilidir. Yer altı suları daha fazla oranda mineral madde ile temas ettiklerinden yüzey sularından daha serttir. Suların sertliği, balıkların hayat kalitesi, doğurganlığı, gonad (Üreme organları) gelişimi, yumurta kalitesi, renk gibi özelliklerini direkt olarak etkilemektedir ve önemlidir. Birçok faktöre göre su sertliği değişim gösterir..
Umarım herkesin istifade edebileceği bir yazı olur.
Saygılar :rolleyes:
Cem.