Taygun KOCABIYIK
12-09-2010, 14:37
Merhabalar
Bayram öncesi av yapma fikri kafamda yoktu, çok sevdiğim Deniz abim beni arayıp hadi seni Karaburun'a götüreyim diyene kadar. Planımız akşamları motelde kalarak bayramın 2. ve 3. günü Karaburun sularında avlanmaktı.
Bayramın ilk günü sabahtan ziyaretlerimi tamamlayıp akşam üzeri buluşarak yola çıktık. Daha önceden çok güzel avlar yaptığımız Karaburun/Yeniliman bölgesine tekrar gitmenin heycanı vardı. Yolda havanın güzel oluşuna sevinip, Karaburun yarımadasının güzelliklerini seyrederek, bir yandan muhabbet ederek o uzun yolu çar çabuk bitirdik.
Karaburun'da bizi dünyalar tatlısı kaptanımız Serçe Erol karşıladı. Akşam yemeğimizi yedikten sonra sabah 5'te denize açılmak için sözleşerek ayrıldık. Sabah çalar saatin sesiyle uyandığımda tam bir hayal kırıklığına uğradım 5-6 şiddetinde esen rüzgarın yarattığı dalgalar mendireği dövüyordu. Mecburen denize açılamadık umutlar akşam suyuna kaldı. Öğle saatlerinde kalan rüzgar sayesinde deniz durulmaya başladı bizde akşam suyu için hazırlık yapmaya. Fakat dalgınlığımız yüzünden aldığımız tüm yemleri arabada kokutmayı başardık. Buz takviyesi ile yemleri kurtarmaya çalıştık ama nafile sülünesler resmen kokuşmuştu. Moralimizi bozmadan olaya iyimser bakarak hazırlıkları tamamlayıp 4 sularında denize açıldık. Yaklaşık 1 saatlik yol sonrası av bölgemize geldik. Hava hafif esintiliydi çapamızı atıp oltalarımızı yemledik ama aşağıda bir kıyamet kopuyor su dere gibi akıyordu. 83-84 metre derinliğe 120-130 metre misina salarak ancak oltamızı dibe ulaştırabiliyorduk. Serçe "ahh sabah hava güzel olsaydı çıkabilseydik o zaman saat 9-10'a kadar akıntı olmadan rahat rahat avlanırdık" dedi ama bir taraftan mercanı çekmeye başladı "balık var ama ah şu akıntı olmasa" deyip durdu. Ardından uzun aralarla ikişer üçer mercan çektik hepimiz. Balıkların boyları posları yerinde, renkleri canlı pembe hem göze hem parmaklara hitap ediyor ama sayıları az. Gün batmaya başladıkça akıntı hızlandı bizde pes edip oturup sohbet etmeye başladık. Serçe anlattıkça anlatıyor, arada şiirler, şarkılar döktürüyor. O an karşıdan gelen gemiyle aklımıza iskele-sancak ışıklarını açmak geliyor. Ardından biraz daha yıldızları seyrediyor, muhabbet ediyoruz sonra yavaş yavaş limana dönüyoruz. Limanda kayığımızda hafif birşeyler atıştırıp tekrar sabah 5'te buluşmak üzere ayrılıyoruz. Sabah yine poyraz esiyor mecburen kalıyoruz yine limanda. Öğlene doğru hava kalıyor yine ama serçe inatla boşuna gitmeyelim yine dün akşamki gibi olacak hava birazdan esecek, akıntı başlayacak diyor. Bizde mecburen büyük sözü dinleyip tası tarağı toplayarak eve dönüyoruz.
2 saatlik avda yakaladığımız balıklardan bana düşen pay.
[Only Registered Users Can See Links]
buda bizim 24'lük delikanlı Serçe Erol
[Only Registered Users Can See Links]
Bayram öncesi av yapma fikri kafamda yoktu, çok sevdiğim Deniz abim beni arayıp hadi seni Karaburun'a götüreyim diyene kadar. Planımız akşamları motelde kalarak bayramın 2. ve 3. günü Karaburun sularında avlanmaktı.
Bayramın ilk günü sabahtan ziyaretlerimi tamamlayıp akşam üzeri buluşarak yola çıktık. Daha önceden çok güzel avlar yaptığımız Karaburun/Yeniliman bölgesine tekrar gitmenin heycanı vardı. Yolda havanın güzel oluşuna sevinip, Karaburun yarımadasının güzelliklerini seyrederek, bir yandan muhabbet ederek o uzun yolu çar çabuk bitirdik.
Karaburun'da bizi dünyalar tatlısı kaptanımız Serçe Erol karşıladı. Akşam yemeğimizi yedikten sonra sabah 5'te denize açılmak için sözleşerek ayrıldık. Sabah çalar saatin sesiyle uyandığımda tam bir hayal kırıklığına uğradım 5-6 şiddetinde esen rüzgarın yarattığı dalgalar mendireği dövüyordu. Mecburen denize açılamadık umutlar akşam suyuna kaldı. Öğle saatlerinde kalan rüzgar sayesinde deniz durulmaya başladı bizde akşam suyu için hazırlık yapmaya. Fakat dalgınlığımız yüzünden aldığımız tüm yemleri arabada kokutmayı başardık. Buz takviyesi ile yemleri kurtarmaya çalıştık ama nafile sülünesler resmen kokuşmuştu. Moralimizi bozmadan olaya iyimser bakarak hazırlıkları tamamlayıp 4 sularında denize açıldık. Yaklaşık 1 saatlik yol sonrası av bölgemize geldik. Hava hafif esintiliydi çapamızı atıp oltalarımızı yemledik ama aşağıda bir kıyamet kopuyor su dere gibi akıyordu. 83-84 metre derinliğe 120-130 metre misina salarak ancak oltamızı dibe ulaştırabiliyorduk. Serçe "ahh sabah hava güzel olsaydı çıkabilseydik o zaman saat 9-10'a kadar akıntı olmadan rahat rahat avlanırdık" dedi ama bir taraftan mercanı çekmeye başladı "balık var ama ah şu akıntı olmasa" deyip durdu. Ardından uzun aralarla ikişer üçer mercan çektik hepimiz. Balıkların boyları posları yerinde, renkleri canlı pembe hem göze hem parmaklara hitap ediyor ama sayıları az. Gün batmaya başladıkça akıntı hızlandı bizde pes edip oturup sohbet etmeye başladık. Serçe anlattıkça anlatıyor, arada şiirler, şarkılar döktürüyor. O an karşıdan gelen gemiyle aklımıza iskele-sancak ışıklarını açmak geliyor. Ardından biraz daha yıldızları seyrediyor, muhabbet ediyoruz sonra yavaş yavaş limana dönüyoruz. Limanda kayığımızda hafif birşeyler atıştırıp tekrar sabah 5'te buluşmak üzere ayrılıyoruz. Sabah yine poyraz esiyor mecburen kalıyoruz yine limanda. Öğlene doğru hava kalıyor yine ama serçe inatla boşuna gitmeyelim yine dün akşamki gibi olacak hava birazdan esecek, akıntı başlayacak diyor. Bizde mecburen büyük sözü dinleyip tası tarağı toplayarak eve dönüyoruz.
2 saatlik avda yakaladığımız balıklardan bana düşen pay.
[Only Registered Users Can See Links]
buda bizim 24'lük delikanlı Serçe Erol
[Only Registered Users Can See Links]