Değerli hocam gerçekten çok güzel bir yazı. Özellikle "bıyıklı balık beklerken oltaya takılan yayın" ifadesi beni mahvetti. Yaz gelse de oltamı alıp ırmak kenarında kuytu, sessiz bir yerde özenle hazırladığım oltamı suya bırakıp bekleyebilsem...
Hiç unutmuyorum 4-5 yıl önce buralarda (Kayseri) iyi bir kış olmuştu. Kızılırmak kıyıları donmuştu. Toprak da donmuş olduğundan solucan bulamamış, tavukçudan aldığım 100 gram tavuk ciğeriyle gitmiştim balığa. O tavukçunun şaşkın yüz ifadesi, adeta "100 gram tavuk ciğeri isteyen gariban" görüntüsü altındaki çaresiz oltacının balık tutma sevgisini anlayamayacak kadar ticaretin bunaltıcı ama "zengin" görünen tavrıyla "Abi, yüz gram kime yetecek?" sorusu benim verdiğim "balıklara fazla bile gelir..." cevabı ardından belki de kafasında televizyonda belgesellerde izlediği piranha balıkları canlanmıştır adamın. O yüz ifadesini hiç unutamam tavukçunun. Olayın devamında, buzla kaplı kıyıda buzlara dikkatli bir şekilde basarak ırmağın ortasına doğru bir metre civarında ilerlemiş, çatırdayan buzların kırılma ihtimalini düşünüp geri çekilmiştim. O gün 5 saatten fazla ayazda beklemiş ancak "çapak" diye tabir edilen balığın küçüğünden yakalamıştım bir tane. Tabii ki ırmağa tekrar bıraktım. Büyüyecekti daha. Ahhhh, ahhhh yaz gelse de balığa gitsem.
Saygılarımla..