Herhalde sokaklarda doyasıya oyun oynayabilmiş, kir pas içinde eve dönüp annesinden azar işitmiş, mahalle maçlarında ter dökmüş zaman zaman ufak tefek kavgalara dahil olmuş son kuşağa dahil olarak kendimi şanslı hissediyorum

Ben bilgisayarla ancak lise 2 de tanışmıştım. Bu tarihte bilgisayarın yaygınlaşmaya başladığı döneme denk gelir zaten. Şimdi kendi kardeşime bakıyorum ne meşe oynuyor, ne gazoz kapağı, ne saklanbaç, ne onbeş adım. Geçenlerde benim çocukluğumdan kalan yaklaşık 2000-3000 adet meşeyi kardeşim bulmuş. Ama oynamayı bilmiyor yani olur ya eline yakışmaz işte öyle. Aslında bir yöndende onlar haklı. Oyunlar çok cazip hangimiz çocukluğunda bazı şeyleri abartmadı ki. Top oynarken hangimiz kendini kaybedip hava karardıktan sonra annesinin yada babasının sesini duyarak irkilmedi. Tabi iki örnek birbirinden farklıda olsa özü aynı. Çocuk her zaman çocuktur. Oyun tabiki hakkı ama limitli, denetimli olmalı. Ona hayır oyun oynama derseniz içinden oynamak gelmiyorsada kalkıp oynar. Sırf inat için bunu yapar. Ama zararlarını anlatıp, denetim altında günün belirli bir saatinde 1 saat izin vermek onun deşarj olmasına yardımcı olur. Fazlası ise bağımlı yapar. Sahte dünyalarda saçma sapan şeylerle uğraşır. Yok şu kadar adam vurdum yok bu kadar adam kestim. Marifet gibi anlatır durur. Konuyu çok dağıttım fakat birde konunun şu yönü var. Büyük şehirlerde her yer araba ev dolu parklar falan var ama ben hiç sevmezdim parkları. Boş arsalarda, harabe evlerde oynaması daha keyifli gelirdi. Böyle yerler kalmadı çocuklar top oynamaya kalksa arabası olan çıkar kızar azarlar, biraz bağırış çağırış olsa kesin birinin hastası olur kovalanırlar onlarada hak vermek gerek değişen çağa mecburen ayak uyduruyorlar. İş anne ve babada bitiyor adı üstünde
çocuk...