Klişe olmasını istemediğimden uzun süredir düşünüyordum foruma ne yazayım diye...
Bir kayabalığı yazısı...
Kaya balığı bir efsanedir, bir fenomendir..
Kimi zaman kahverenginin en yağlı tonu, kimi zaman yeşile kaçan kirli sarı, kimi zaman alacalı bulacalı, herhangi kayalık bir yerden av yapmaya başladığınız donuk bakışlarıyla saatlerce sizi izler. Sevdiğinden midir, merakından mıdır, yoksa zaten orada mıdır kestirilmez... Varlığı bana güven verir, "yahu tamam işte balık var, olmasa bu vatandaşın burada işi ne!" hissiyatini uyandırır. Dorsal yüzgeci (Sırt yüzgeci) gelen akıntıların etkisi ile çok hafif bir şekilde salınır, gelin gibi.. Bazen konumundan rahatsız olur, hafif yan yapar, ama gözü hep sizdedir. Tek noktada dirayeti, kararlılığı, vurdumduymazlığı, kendi halindeliği, size yaren olması, yalnızlığınızı paylaşması belki de biraz rahatlatır içinizi.. Belki bu rahatlık ve güven, onun tavada pişmeyeceğini bilmenin vermiş olduğu yarenlik hissidir kim bilir. Orada, kaya üzerinde bir palamut, bir çipura, bir levrek dursa, kaç kişi bu kadar rahat ve dingin olabilir ? Acaba etinin değersizliği midir ona karşı bu dostça tavrımız ? Yoksa biz sadece etini yiyebildiklerimize mi düşmanız ? Ya da bu eski dostun şapşallığı mı bize onu hedef ettirmeyen...
Sonra birden ne olur bilinmez; nedenini hiç bilmediğimiz bir algı ile fütursuz ve kaygısızca, bir kadının umarsız, arkasına bakmadan çekip gittiği gibi süzülerek uzaklaşır. Oltanızı sallarken, onun eskiden yerleştiği boşluğa bir müddet daha bakarsınız, o varmış gibi...Tıpkı gece evinizde otururken, üst kattaki haylaz veletlerin koşuşturmasında çıkan sese verdiğiniz tepki olarak, aval aval ama sinirli bir biçimde tavana baktığınız gibi. Sanki tavana bakınca yukarı katta zıvıtan o çocukları görecekmişsiniz gibi..
Kimi zaman sanki oltamıza dünyanın en güzel yemeğine atlıyormuş gibi atlar ki iğne taa kuyruğuna kadar gider.. oltamıza misafir olduğunda; tıpkı limon yediğimizde olan surat ekşiliği ifadesi ile, ellerimizi bulaştırmamaya çalışırız. Kültürel altyapıya göre kimi zaman küfürle de desteklenebilir bu durum. "Hay .... yine mi kayabalığı..." Tuttuğumuzda ise iğneden çıkarabilmek için çoğu zaman bağırsaklarını çıkararak öldürür ve kedilere atarız. Balıkçının yareni, donuk bakışlı, stabil arkadaş, artık onu uğraştırdığı ve zaman kaybettirdiği için ölümü hak etmiştir belkide.. Çok yağlı, herhangi bir balık kadar alımlı olmayan bu arkadaş, bir anda değersizleşiverir gözümüzde, rahatlıkla harcanabilir bir mamadır.. Kedi acınan ve doyurulması gereken bir hayvan ama yaren yemdir artık bir anda...
Kayabalığı o..
Aslanım benim, kıyı balıkçısının, donuk bakışlı kahverengi arkadaşı
Çorba efsanesine dair...
Ne zaman vursa oltaya, ne zaman "bu ne be" deyip denize atmaya kalksanız aynı iskeleyi paylaştığınız 3-5 çocuk üzerinize atlardı "aabi onun çorbası olur, atma" diye. işte halka ilk isyanım böyle bir günde patlak verdi. "ulan" dedim, "siz hiç annenizin "gel evladım, mis gibi kaya balığı çorbası yaptım. otur da iç" dediğini duydunuz mu?". cevap gelmedi tabii. mal mal bakındılar. içlerinden biri bir şeyler mırıldandı. "çorba morba" diye. "bak hala çorba diyo" diyerek kalktım oturduğum yerden. "al ulan" dedim, verdim eline 3 cm uzunluğundaki kaya balığını, "götür eve çorba yapsın annen. bak bakalım bu balığı senin kafana atıyor mu atmıyor mu? ben geçen gün tuttuğum istarviti götürdüm "anne bunu bana pişir" diyerek, "tek balık için tava kirletilmez, hem ev kokuyor" diye çöpe attı balığı. ısrar edince de sopaya boğdu beni. ama madem bu kadar değerli, al götür kardeşim, al götür." diyerek ilk hayat dersini verdim çocuğa. bir süre önüne baktı çocuklar. o sırada "ulan x.ikcem, yine mi kaya balığı" diye söylendi balık tutan başka bir çocuk. hep beraber atıldık "dur ulan, çorbası olur onun" diye.
hakkibulut isimli kullanıcının 16.02.2009 Tarihli EkşiSözlük yorumundan