Yalnız Mesajı Göster
Eski 13-09-2011, 14:09   #1
JacKDannieL
Oltacı
 
JacKDannieL kullanıcısının avatarı
 
Üyelik Tarihi: 13.09.11
Şehir: Bursa
Mesaj Sayısı: 19
Varsayılan Sakarya'yı hissediyor musunuz ?

“ Sakaryayı Hissediyor musunuz? “

Babam ile 9 Temmuz 2011 cumartesi sabahı aldığımız stres atma görevini ilk ortaya atan olarak bu konuda yaptığımız Sakarya ziyaretini sizlere anlatmaya çalışacağım. Umarım okurken Sakarya’nın o güzel sesini, yaprakların hışırtılarını ve güzelim kuşların seslerini yüreğinizde hisseder; bu hazı ‘okurken’ yaşarsınız…
Sakarya… Koskoca, dibi bile belli olmayan, yılların balıkçılarına ev sahipliği yapan… Bu nehir beni de sevdi, bunu anımsıyorum. 20-30 kiloluk yayınların, sazanların, turnaların ve diğer türlerin barınağı, koca Sakarya… Kiminin geçim kaynağı oldun kiminin de ocağını söndüren; benim için ise sen bir anı defteri gibisin. Yıllarca yaşanmış olayları gören ve yaşayan sensin. Dilin yok ama o soğuk suyun ve hızlı, (önüne geleni götüren) akıntın bu olayların ne kadar acı verici olduğunu kanıtlayan gerçeğin.. Bilecik / Osmaneli’nin altı ile başladım balık macerama. Acemi şansı derler ya; toplam 70 balık tuttuk ki hepside Kefal (kızıl kanat) ‘siz ne derseniz ‘. Yaşımın küçük olması sizi etkilemesin. Balık denilince akla ilk ben gelirim. Tabiî ki burada babama gani gani teşekkür etmem gerek; beni bu güzel hobiye alıştırdığı için… Yenişehirli biri olaraktan balık tutmayı ve nehir kenarında köylülerin attığı ağları çekip babamla kesmeyi çok seviyorum. M. Kemal Atatürk demedimi “ köylü milletin efendisidir “ diye? Peki niye bazı köylüler efendi gibi davranmıyor. Yani çoğunlukla ağ kullanan kişiler köylü ağabeylerim oluyor.. Peki bunun sebebi ne ? Kolay geçim kaynağı değil mi… Söylenecek tek söz var: Yazık. Acınacak halin(M)iz var ve çoğunluk büyük balık tuttum diye köy ortasında balıkları büyük bir başarıymış gibi sergiliyor. Bu cümlelerim sadece köylü ağabeylerime değil; şehirde bulunan ve ağ kullananlarada.. Tabiî ki en büyük kötülüğü ağ, tırıvırı vs. satan bayiler yapıyor kanaatimce.. Uzun lafın kısası: balık tutmanında artık cıvığı çıkıyor.Bana bu yaşta böyle şeyleri düşünme demeyin sakın ! Düşünürüm çünkü ileride [COLOR="rgb(139, 0, 0)"](yaşım ilerleyince)[/color] bu kişiler yüzünden balık popülasyonu azalacak ve çoğu kişi ‘bende dahilim’ bu hobiden soğuyacağım[COLOR="rgb(139, 0, 0)"](z)[/color]. Zaten tatlı sudan yarı soğudum diyebilirim. Göl ve göletlere İsrail sazanı diye bir başbelası saldı bazı kişiler.. İznik gölünde İsrail sazanından başka balığı çok zor bulursunuz. Bu menetler tüm balık türlerini yiyebiliyor, tadıda samana benziyor. Bu yüzden o tat yönünden de kötü bir balık. Babam rekorunu İznik gölünde yaptı ki bende orada tutabileceğimi umut ederek gidiyorum ama hep İsrail sazanı çıkıyor karşıma. Bu yüzden bizde hep Sakaryaya gidiyoruz çünkü Sakarya beni seviyor; boş göndermiyor bizi… Bende bu umutla 10 Temmuz Pazar sabahı babam ve amcam ile çıkıyorum yola, haydi bakalım, başta da söylediğim gibi umarım okurken zevk alırsınız…

11 Temmuz Pazar günü / Sabah 4:30

Babamın “hadi kalk, balığa” sesiyle fırladım yataktan… İçimde büyük bir sevinç ve özlem vardı. Dolabımı açıp beni güneşten koruyacak elbiselerimi seçtim ve ardından giyinip bir asker gibi kapı yanında hazır ol’da sıraya geçtim. Ev sakinlerini uyandırmamak için babam hep oltaları, takım çantasını ve diğer gerekli malzemeleri akşamdan kapı yanına hazırlardı. Bugünde aynısı olmuştu. Ben iki, üç olta ve babaannemin hazırladığı yemekleri kapıp arabaya indim. İçimdeki sevinci anlatmak mümkün değil, o kadar sevinçli olmam sadece Sakarya. Vay be çok ilginç…
Babamda ben oltaları bagaja koyarken amcamı cep telefonundan arıyordu. Tüm her şey hazırdı, tek eksiğimiz birazcık zamandı. Oltaları Sakaryaya saat 6:30 sularında indirmemizdi. Sabah balığı 6:30 – 9:30 arası oluyordu ki bu bizim için iyiydi. Bizde hiç zaman kaybetmeden atladık arabaya. Bir müddet şehir içinde dolanıp amcamların eve vardık. Babam kontağı kapatıp amcamın eşyaları bagaja düzgün bir yerleştirdi ve amcamıda alıp arabaya bindi. Artık her şey tam takırdı. Arabaya gaz alıp çıktık Bileceğin o virajlı yollarına… Gececi kamyoncu ağabeylerimizi solladık, solladık, solladık ve güneşin ilk ışıklarıyla Bileciğin girişine vardık. Bundan sonra Göl pazarı kavşağına girip Gülümbe bayırından aşağı indik..[COLOR="rgb(139, 0, 0)"] (Gerisini söylemek olmaz. Avlak yerlerini söylemem.Bence bu avcılığın kuralıdır.[/color])..
Tam saat 6:45‘de avlak yerine varmıştık. Kavak ağaçlarının yapraklarını delip geçen güneş ışınları gözüme vuruyordu. Etkili olmasa rahatsız ediyordu fakat sabahın 6’sında bile güneş bana etki ediyordu, ilginç! Belki de bu bir işarettir? .Ben İşarettir ümidiyle babamın verdiği kazıkları çakıllara diktim. Babamda o arada oltaları açıp, solucanlarını takıyordu. Hemen bende birkaç olta açıp suya yolladım. Bütün oltaları suya kavuştuktan sonra amcamın yanına gidip havadan sudan konuştuk. Konuşmalar devam ederken amcamın fosforlu oltası harladı. Tabi babamda birlikte bende gözlerimi zile dikmiştim. Amcam ayaklandı ve oltaya doğru koştu. Babamda o arada bana kepçeyi alıp gel diye bağırdı.Tabi benimde heyecanım gittikçe artıyordu. Amcam sakin bir şekilde oltayı eline aldı ve makarayı sarmaya başladı. Ben hemen kepçeyi bagajdan alıp Sakarya kenarına bi gayret indim. Misina’nın iyice yaklaştığını görünce kepçeyi hemen açtım. Balığın kafası suyun yüzeyinde gördüğüm anda sağ alttan alıp yukarı doğru kaldırdım. Balık artık kepçenin içindeydi. Balığın türü imrondu ve yaklaşık 1 kg. yakındı. Balığı babamların yanına çıkarıp kancadan çıkarttırdım. Ardından balığın ağzına 1 solucan tıkıp hapise koydum. Tabiî ki ilk sefteyi amcam yapmıştı. Bu benim için şanssızlık gibi bir şeydi. İlk balık benden gelmezse o gün tutamıyordum. Bakalım bugün ne olacak.

11 Temmuz Pazar Günü / Saat 8:00 – 16:30

Oltalarda ufak bir tıkırtı bile yoktu. Sanki balıklarlara bir şeyler olmuştu. Bizde bu sessizlikten istifade edip sabah kahvaltımızı yapmak için arabadan eşyaları alıp ufak soframızı hazırladık. Babaannemin yemekleride güzel olur hani, parmaklarınızı bile yersiniz. İşte bende babaannemin bu güzel yemeklerini yerken babamın bana aldığı oltada hafif bir kıpırtı oldu. Koca kafalardır diye ellemedim ama 3 dk sonra ani bir şıngırtı koptu olta yerinden delicesine oynuyordu. Oltanın yanına tazı gibi koştum ve elime aldım. Çek çek çek çek kollarım koptu. Ama sononda koca bi sarı çıkmasınmı ! İlk defa bir sarı görmüştüm ki bu kadar büyüğü çok iyi oldu… Kepçeyi tutan babam bile balığı görünce şaşırdı. O kadar büyük olmamasına rağmen yinede normal boyutlarından iriydi. İşte bu balıktan sonra içimde büyük bi umut doğdu. Arka arkaya şıpşıp ile küçük imronlar tutup – Dedene söyle o gelsin diye gırgır geçiyordum. İşte böyle diye diye günün sonuna kadar 7 tane iricesine balıklar tuttuk. Sabır ile ağ ile değil …

(6 Saat sonra..)
Tuttuğumuz balıklar ile fotoğraf çekinmeden olmaz, haksızmıyım? Buyursunlar balıklala birkaç fotoğraf …
Fotoğraf çekindik, ben balıkları poşete doldurdum. Ardından avlak yerinden ayrılırken son kez hırçın sakaryaya baktım. Artık benimde anımı saklamaya hazırdı. Teşekkürler Sakarya, Verdiğin balıklar ve hissettirdiğin duygular için.. Tekrar görüşmek dileğiyle hoşça kal.

Reşat BERİ
__________________
İSİM: Reşat BERİ
YER: Yenişehir / Bursa
DOĞUM TARIHI: 06-08-1997


[Bu Adresi (link) Görme Yetkiniz Yok BEDAVA'ya Üye Ol Sitemizden Faydalan....]

Uploaded with
JacKDannieL Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla
Sponsored Links