Geri Git   RASTGELSİN AMATÖR BALIKÇILIK FORUMLARI > BALIK TÜRLERİ > Deniz Balıkları

Deniz Balıkları Türkiye denizlerinde yaşayan balık türleri hakkında bilgilerin toplandığı bölüm.




Yanıtla
 
Konu Araçları Görünüm Modları
Eski 14-06-2009, 13:03   #1
MAVİ FENER
Kaptan
 
MAVİ FENER kullanıcısının avatarı
 
Üyelik Tarihi: 13.06.09
Yaş: 74
Mesaj Sayısı: 2.415
Exclamation Orfoz Balığı Nedir ?

Orfoz (Epinephelus guaza):

Epiphelinae altfamilyasından bir balık türüdür.



Vücut yandan yassı ve ovaldir. Baş ve ağız büyüktür. Deri kalın olup ufak pullarla kaplıdır. 1'inci sırt yüzgeci daha yüksek olup, 2'nci sırt yüzgeci ile birleşmiştir. Kafa, sırt ve yanlarında canlı iken görülen, ölünce kaybolan yeşilimsi, sarı lekeler ve dikey bantlar bulunur. alt tarafı daha açık renklidir. Solungaç kapakları açık ve dikenlidir. Kuyruk yüzgeci yuvarlaktır.

Orfoz hermafrodit olup, cinsel olgunluğa eriştiği zaman dişi cinsiyet organlarına sahiptir. Hayatının belirli bir dönemini dişi olarak geçirdikten sonra 18. yaşına geldiğinde dişi cinsiyet organları kaybolarak yerine erkek cinsiyet organları gelişir ve hayatının geri kalanını erkek olarak yaşar.

Derinliği 100 m. kadar olan suların kaya aralarında yaşar.Büyüklüğü ortalama 60 cm'dir, maksimum 140 cm olur. Ortalama ağrlığı 15 kg. civarındadır, maksimum 60 kg olur.Yaşadığı her yılda bir kilo alır ve 60 yıl yaşar.
[Bu Adresi (link) Görme Yetkiniz Yok BEDAVA'ya Üye Ol Sitemizden Faydalan....]
__________________
İyi günler, bol güneşler dilerim.
Üstad Kaptan
Nuri DENİZ
İstanbul - 1949
İTÜ /Kimya ve İşletme Müh.


MAVİ FENER Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla
Sponsored Links
Eski 14-06-2009, 13:20   #2
MAVİ FENER
Kaptan
 
MAVİ FENER kullanıcısının avatarı
 
Üyelik Tarihi: 13.06.09
Yaş: 74
Mesaj Sayısı: 2.415
Exclamation İskorpit Balığı

İskorpit balığı:







İskorpit (Scorpaena porcus, Scorpaenidae familyasından bir balık türü.

Yaşamı aynı aileden olan Lipsos'un aynıdır. Farkları İskorpit'in Lipsos'a göre daha küçük olması (ortalama 20 - 30 cm.) ve renginin koyuluğudur. Eti oldukça lezzetlidir ancak dikenleri çok zehirli olduğundan yakalandığında dikkat edilmelidir. Çorba, yahni, buğlama , pilaki, fleto tava olarak pişirilirler.

Bilhassa Haziran-Temmuz-Ağustos aylarında bolca bulunurlar.Marmara,Karadenizde bolca yakalanırlar. Kendinden küçük balıkları, dibdeki yumuşak kabukluları yiyerek beslenirler. Olta ile avlanmalarının yanında Trol ve Uzatma fanyalı ağlarlada yakalanırlar.

Dikenleri vücuda değdiğinde, deride kızarıklık ve şişlik meydana getiren bir balık türüdür. Zehir etkisini 2 gün sürdürmektedir. Tedavi için % 10 luk amonyak kullanılabilir. Ayrıca halk arasında bu balığa "çarpan" balık da denilmektedir.

Kıyıdan yem ile tutulabilen, izmarit avcılarının bol bol karşılaştığı bir balık türüdür.Genelde kumluk yerlerde tutulur. Zehirli dikeni olduğundan tehlikelidir, özellikle acemi balıkçılar için daha da tehlikelidir; kırlangıç gibi balıklarla karıştırıp müdahele edildiğinde iğnelerine temas edilirse, büyük acı verir.

[Bu Adresi (link) Görme Yetkiniz Yok BEDAVA'ya Üye Ol Sitemizden Faydalan....]
__________________
İyi günler, bol güneşler dilerim.
Üstad Kaptan
Nuri DENİZ
İstanbul - 1949
İTÜ /Kimya ve İşletme Müh.


MAVİ FENER Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla
Eski 14-06-2009, 13:31   #3
MAVİ FENER
Kaptan
 
MAVİ FENER kullanıcısının avatarı
 
Üyelik Tarihi: 13.06.09
Yaş: 74
Mesaj Sayısı: 2.415
Exclamation Fok ( Akdeniz fokları ) hakkında

Foklar Hakkında:

Neden yok oluyorlar?

Akdeniz'in en önemli kültür mirası nedir diye sorsalar, aklınıza "Akdeniz foku demek" gelir mi? Oysa foklar Akdeniz besin ağının en tepesinde olmaları nedeniyle sağlıklı bir Akdeniz ekosisteminin simgeleri durumundalar. Bu nedenle onların korunması gerçekten çok önemli.


Foklar son 100 yıla kadar İtalya'dan Cezayir'e tüm Akdeniz kıyılarında yaşarken günümüzde yalnızca ülkemiz, Yunanistan kıyıları ve Afrika'nın kuzeybatı sahillerine sıkışmış vaziyetteler ve yok olma tehlikesi yaşıyorlar.
İşte bu yazıda yok olma nedenlerini bulacaksınız.



BUNLARIN İLKİ ağır habitat KAYIPLARIDIR. Doğal yapılarını korumuş sakin koylar Akdeniz foklarının habitatlarıdır. Türkiye'de bu tür yerlerin sayısı gittikçe azalıyor. Yol, yazlık ve turistik tesis yapımı yüzünden sahiller doğallıklarını ve sakinliklerini kaybediyor, Akdeniz fokları da buraları terk ediyor. Akdeniz fokları insan aktivitesinden uzakta yaşar. Kayalık ve dalgalı yerlerde kendilerine saklanacak bir yer bulurlar. Ve buraları kimsenin malı değildir, kamuya aittir. Fakat Türkiye'de bu tür yerler satılabildiği veya kiralanabildiği için, Akdeniz foklarının son ümitleri de bitiyor.

İkinci nedense yasak ve fazla avlanma. Foklar besinlerini tamamen denizden sağlarlar. Yıllardır süregelen yasak ve fazla avlanmaların (yasak şekillerde yapılan trol, trata, gırgır ve zaten yasak olan dinamitleme, zıpkınla/ışıkla avlanma) sonucunda balık stokları büyük bir gerileme gösteriyor.

Dolayısıyla bunun acısını hem foklar (ve besin zincirinin üstlerindeki diğer benzer hayvanlar) hem de küçük ölçekli balıkçılar çekiyor: Foklar aç kalıyor ve balıkçılar da geçimlerini sağlamakta zorlanıyorlar. Bu soruna bir çözüm getirilmezse, foklar (ve benzeri hayvanlar) yok olma tehlikesiyle karşı


karşıya kalacak ve bizler de balığı çok yüksek fiyattan bulabileceğiz. Balığın tükendiği zamanlar bile olacaktır. Bu da deniz ekosisteminin çöküşü anlamına gelir.

Üçüncü neden kasıtlı öldürmeler. Balık stoklarındaki azalma nedeniyle, aynı sularda avlanan foklarla balıkçılar arasındaki rekabet iyice şiddetleniyor ve gelirleri gayet düşük olan küçük ölçekli balıkçılar, fokların neden olduğu en küçük zarara bile büyük tepki gösteriyor. Sabırları tükenince de, balıkçılar fokları vurmakta tereddüt etmiyorlar. Bu durumda kimi suçlayabiliriz; balıkçıları mı, fokları mı? Hiç birini. Aslında bu sorunun altında yatan gerçek neden yasak ve fazla avlanma üzerindeki kontrol yetersizliğidir.

Fok mağaralarına turistik gezilerse dördüncü bir neden. Fokların yaşadıkları (yavrularını doğurdukları, dinlendikleri ve beslendikleri) yerler denizden girişi olan mağaralardır.

Son yıllarda fok mağaralarına turistik geziler düzenleniyor. Bazıları da dalgıçların yol açtığı rahatsızlıklar nedeniyle foklar tarafından terk ediliyor. Yasak olmasına karşın; Bodrum, Marmaris, Fethiye, Kaş ve Alanya'daki birçok dalış şirketi fok mağaralarına turlar düzenliyor.





Ve son neden de deniz ve sahil kirliliği. Denizlerin ve özellikle fok habitatlarının kirliliği nedeniyle foklar buraları ya çok az kullanıyor ya da tamamen terk ediyorlar. Bu sorun sularımızda pek yaygın olmamasına rağmen potansiyel bir tehdit. Bununla birlikte foklarda çok az miktarda "ağır metal birikimi" saptanmıştır. Yine de kirlilik, ilk üç sorun kadar önemli değildir.


[Bu Adresi (link) Görme Yetkiniz Yok BEDAVA'ya Üye Ol Sitemizden Faydalan....]
__________________
İyi günler, bol güneşler dilerim.
Üstad Kaptan
Nuri DENİZ
İstanbul - 1949
İTÜ /Kimya ve İşletme Müh.


MAVİ FENER Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla
Eski 14-06-2009, 13:37   #4
MAVİ FENER
Kaptan
 
MAVİ FENER kullanıcısının avatarı
 
Üyelik Tarihi: 13.06.09
Yaş: 74
Mesaj Sayısı: 2.415
Exclamation Ahtapotlar

Ahtapotlar:



Yeşil yosunların deniz akıntılarına kapılarak hiç bilinmeyen bir dans yaparmış gibi yavaşça salındığı mercan kayalığının dibinde sessizce belirdi. Sabah mahmurluğu içindeydi. Kollarını bembeyaz kumlara özgürce yaydı. Mavi suları geçerken keskinliğini yitiren ama yine de parlak güneş ışınlarının altında kahverengi, daha çok kızıl kahverengi görünüyordu. Başına doğru turuncu ve beyaz lekelerden oluşmuş süsleri vardı. Sonra hâlâ uykulu iri gözlerini ansızın açtı. Sarı renkli gözlerinde, metrelerce uzaktan bile rahatlıkla görünebilen zeki kıvılcımlar yanıp sönüyordu. Onu o haliyle gören biri, muzipçe ‘güldüğüne’ yemin edebilirdi.



Çok yavaş ama uyumlu bir şekilde döndü. Vücudunun yakıcı kahverengisi hızla soldu. Önce sarı ve gri benekli oldu. Sonra buz beyazı rengine büründü. Vücudu kusursuz bir aerodinamik şekil aldı ve hızla denizin jilet mavisi derinliklerine daldı. Yüzerken çıkardığı binlerce kristal köpük arasından, şimdi iyice beyazlaşmış upuzun kollarıyla uyumlu dansını yapıyordu. Ahtapot, beyaz bir ışık topu halinde derin maviliklerde kayboldu...



Kırk sekiz saat boyunca karada yaşayabilecek kadar dirençli, bir anda ortadan kaybolabilecek kadar marifetli, hiçbir şey hissetmeden ateşin içinden geçebilecek kadar dayanıklı, denizlerin sekiz kollu en zeki canlıları olan ahtapotlardan söz ediyoruz.



Zoologlar; omurgasızlar arasında tam donanımlı bir beyin yapısına sahip tek canlı olarak gösteriyor ahtapotları. Hayati tehlike yaşadıkları bir yeri, aradan yıllar geçse bile yeniden gördüklerinde tanıyabiliyor ve oradan hemen uzaklaşıyorlar. Bir kaza ya da saldırı sonucunda kollarından birkaçını yitirirlerse, kısa bir süre içinde o kolları yeniden ‘yaratabiliyorlar'.



İnsanlar için tamamen zararsız olan ahtapotlar, güçlü kollarını avlanma ya da korunma için kullanıyorlar. Görme yetenekleri omurgalılarla kıyaslanabilecek kadar yüksek. Kafalarından çıkan ve uzunluğu türlere göre değişen, vantuzlarla donatılmış güçlü kolları ahtapotun en önemli silahı ve korunma organı. Bu kolların gücünden etkilenen Victor Hugo bile ‘Denizin İşçileri’ adlı romanında onları şöyle betimlemiş, “deri gibi elastik, çelik kadar sert ve gece gibi soğuk”.



Sabır ve Zekâ Küpü

Ahtapotun her bir kolunda tek ya da çift sıra halinde dizilmiş yaklaşık iki yüz kırk civarında vantuz bulunuyor. Saklandığı yer ile mükemmel bir uyum gösterecek şekilde renk değiştirebiliyorlar ve en önemlisi de hareketsiz bir şekilde saatlerce avlarını bekleyecek kadar sabırlılar. Daha çok yengeç, ıstakoz ve midye gibi kabuklu deniz hayvanlarıyla besleniyor. Avlanma sırasında sabrın yanı sıra yüksek bir zekâ da gösteren ahtapot, çok değişik yöntemler uygulayabiliyor. Mesela, güçlü kaslara sahip olduğundan kabuklarının açılması oldukça zor olan midye gibi hayvanları avlamak için herhangi bir güç gösterisine girişmiyor.



Sadece onun yanına sakince uzanıp beklemeye başlıyor. Bazen saatlerce süren bu bekleyişin bir anında, midye beslenmek amacıyla kısa bir süre için kabuğunu açınca, ahtapot küçük bir taşı hemen kabuğun arasına koyuyor ve midyenin kabuklarını yeniden kapatmasını engelliyor. Ondan sonrası ahtapot için tam bir ‘Tiffany’de Kahvaltı'. Ahtapotların zorlu avlar için kullandığı iki ölümcül silahı var. Ağız boşluğunun ortasında yer alan gagası ve gerektiğinde salgıladığı bir tür zehir. Gagası, en sert ve kalın kabukları bile kırabilecek kadar dayanıklı ve keskin. Tükürük bezlerinden salgıladığı zehir ise avın sinir sistemini etkiliyor ve kısa sürede ölümüne neden olabiliyor.



Duman Perdeleri

Besin değeri yüksek olan ahtapotun her dönemde bir avcısı bulunuyor. Onlar da avcılarından kurtulabilmek için çeşitli savunma organları geliştirmişler. Renk değiştirme ve kamuflaj yetenekleri ile solungaçları arasında yer alan bezlerden salgıladığı mürekkep ahtapotların en önemli savunma araçları. Ünlü deniz bilimci Jacques-Yves Cousteau, “mürekkep fışkırtmanın ahtapotu gizleyen bir duman perdesi olduğunu düşünüyorum, çünkü salgı su içerisinde dağılmadan kuyruklu bir gölge gibi asılı kalıyor ve bu da ahtapotu gizleyecek kadar küçük bir siluet” diyor.



Mürekkep, ahtapotların en büyük düşmanı olan müren balıklarının da koku alma duyusunu saatlerce felç edebilecek güce sahip. Birçok avantaj sağlasa da mürekkep, aynı zamanda ahtapotun sonunu getirebilecek kadar da tehlikeli bir silah. Mürekkebi fışkırttıktan sonra kaçan ahtapot kendi bıraktığı bu bulut içerisinde birkaç dakika kalacak olursa zehirlenerek ölebiliyor. Ahtapotlar, ıslak beze sarılırsa karada 48 saat boyunca yaşayabilme becerisini de gösterebiliyorlar.



Anne Ahtapotun Fedakârlığı

Ahtapotlar, yaşamları boyunca sadece bir kez eşleşiyorlar. Utangaç erkek ahtapot, dişi olana dokunduğunda kızarıp renk değiştiriyor. Dişi ahtapot, döllenmiş yumurtaları salkımlar halinde diziyor. Her salkımda 150-200’ü bulan yumurtalardan ancak birkaç tanesi ergin bir ahtapota dönüşebiliyor. Dişi ahtapot kollarındaki ince zarlar yardımıyla yumurtaları nazikçe tutup onların temiz kalmalarına özen gösteriyor. Sifonu ile su akımı yaratarak yavrularına oksijen veriyor. Annelik ve fedakârlık duyguları çok gelişmiş olan ahtapot, yumurtalarını bıraktıktan sonra yemekten kesiliyor ve beş ay boyunca yavrularının yumurtadan çıkmasını bekliyor. Bu fedakârlığın sonunda yavruları hayata merhaba dediğinde, kendisi de hayata veda ediyor.



Hawaii dilindeki karşılığı ‘kayıp giden hayalet’ olan ahtapotlar, kafadan bacaklılar ailesindeki en gelişmiş sinir sistemine sahipler. Deniz bilimcilerin çoğu, ahtapotu dünyanın en zeki omurgasızı olarak tanımlıyorlar. Hatta zekâ seviyelerinin evcil kedilerle eşit olduğunu söyleyenler de var. Deniz bilimci Neil Mc Daniel onlar için “gözlerinde anlam dolu bir bakış var ve sanki bizleri tanıyor gibi” diyor.



Keldağ’dan Saros’a kadar her dalışımızda ürkek ama “beni görün” der gibi fark edilmeyi bekleyen, sıcak bakışlarıyla bize eşlik eden ve bize resmen poz veren bu sevimli ve zeki canlılara denizin ruhundan selam olsun...
[Bu Adresi (link) Görme Yetkiniz Yok BEDAVA'ya Üye Ol Sitemizden Faydalan....]
__________________
İyi günler, bol güneşler dilerim.
Üstad Kaptan
Nuri DENİZ
İstanbul - 1949
İTÜ /Kimya ve İşletme Müh.


MAVİ FENER Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla
Yanıtla

Sosyal Paylaşım

Konu Araçları
Görünüm Modları

Gönderme Kuralları
You may not post new threads
You may not post replies
You may not post attachments
You may not edit your posts

BB code is Açık
SimgelerAçık
[IMG] kodu Açık
HTML kodu Kapalı

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıtlar Son Mesaj
İstavrit Balığı Nedir ? MAVİ FENER Deniz Balıkları 3 02-06-2019 18:26
Uskumru Balığı Nedir ? MAVİ FENER Deniz Balıkları 2 03-02-2016 17:11
Kırlangıç Balığı Nedir ? MAVİ FENER Deniz Balıkları 0 15-07-2009 20:44
Vatoz Balığı Nedir ? MAVİ FENER Deniz Balıkları 0 14-06-2009 12:57
Lüfer Balığı Nedir ? MAVİ FENER Deniz Balıkları 0 14-06-2009 02:12


Saat 14:30.